Ondandır, ondandır

Niyazi-i Mısrî'nin, "Bir ticaret yapmadım, nakd-i ömür oldu hebâ / Yola geldim, lâkin göçmüş cümle kervan bîhaber" beyti meselenin künhünü yeterince ifade ediyor, ama biz yine bir anekdotla dünümüze bakalım:

Ticaretle iştigal ettiğimiz zamanlar... Ankara, Kâzım Karabekir Caddesi Kültür arşısında bulunuyoruz.

Namaz vaktinde, özellikle öğle namazı vaktinde hazırlanıp, şirketimizin bulunduğu birinci kattan, çarşı mescidinin bulunduğu -1. katına giderken dönemeçli araba yolunu kullanırdım. Diz ağrılarımdan dolayı, merdiven basamakları inmek-çıkmak yerine, meyilli de olsa, varyanttan yürüyerek gidip gelmeyi tercih ederdim.

Benim gibi, yan tarafımızdaki çarşının araba yolunu kullanarak mescide gelen merhum Karadenizli Ali Ağabeyle o orada, ben bu tarafta olmak üzere, zaman zaman karşılaşırdık. Ali Ağabey hem yürür, hem de bana karşıdan seslenir:

"Ali Rıza Bey! Ondandır, ondandır" derdi.

Kendisinden çok işittiğim bir sözdü, bu.

arşının çayhanesinde birlikte olduğumuz, çaylarımızı yudumladığımız bir muhabbet esnasında, ona;

"Bu 'ondandır, ondandır' meselesi nedir" dedim. Tebessüm etti ve anlatmaya başladı:

"Bir yaşlı adam, muayene olmak için doktora gitmiş. Doktora, 'Oğlum, omzum ağrıyor' demiş; doktor, 'yaşlılıktan, amca' demiş. 'Dizim ağrıyor' demiş; doktor, 'yaşlılıktan, amca' demiş. 'Karnım ağrıyor' demiş, 'Burnum ağrıyor' demiş, demiş... Yaşlı adam her ne şikâyetinden söz ederse, doktor, 'Yaşlılıktan amca' dermiş.

Öyle ya, yaşlılık kapıya konacak şey değil.

Aldığı bu cevaplar karşısında, amcanın sabrı taşmış ve hiddetle:

"Be oğlum! Allah aşkına, sana başka bir şey öğretmediler mi Ne söylersem, 'Yaşlılıktan' diyorsun!"