Mevhibe-i İlâhiye

Âlemlerin Rabbi nasip ederse, yarının gecesi, Kadir Gecesi; bir cihette, "kader" gecesi! Yani, "Bin aydan hayırlı"1 gece.

Bu geceyi ihyâ için zihnen, fikren ve fiilen hazırlanmak gerekir.

Cenab-ı Hak mağfiret deryası olan bu geceyi, yani seksen üç senelik ömre denk bu geceyi bir mevhibe-i İlâhiye olarak ihsan etmiş, lütfetmiş.

Bu ve bunun gibi mübarek günler insan ömründeki önemli dönüm noktası mesabesindeki fırsat günleri. Bu itibarla, Allah'ın (cc) kullarını bağışlamasından önce, kullarının birbirini bağışlaması; helâlleşmesi de lâzım ki, O'nun huzuruna yüz akıyla; tabir yerindeyse, defosuz çıkılabilsin.

Dünya geçici, ömür kısa.

Ne zaman emr-i hak vaki olur bilinmez. Buna rağmen, tûl-i emelin ise ardı arkası gelmiyor.

Bediüzzaman, "Hakiki ömrünü bulunduğun gün bil"2 diyor.

Beşikten mezara kadar, mukadder bir yolun fâni, fakir; amelleri nâkıs ve mücrim yolcusu olduğumuzu düşündüğümüzde, daima teyakkuzda olmanın; heybeyi sırta vurmanın faydalı olacağı, muhakkak.

İnsan Cennetin mesrurâne, mesudâne ebedî hayatını düşününce dünya hazlarının, lezzetlerinin keçiboynuzu kemirmekten ibaret olduğu gerçeği ayan beyan ortaya çıkıyor. Bu hâl, haz almak için bir odunu kemirip durmak gibi olsa gerektir.

İnsan beşer. Dolayısıyla, şaşar.

İşte, şaşkınlığı fark eder etmez şaşırtmayan, yanıltmayan yola yönelmek gerekir.

Allah'a binler hamd ü senâlar olsun ki doğru adreste bulunmakla, doğrulara vakıfız. Her ne kadar seyyiatımız çok, hasenâtımız az olsa da...

Çünkü, ümitliyiz.

Çünkü O'nun rahmeti, gazabını kuşatmış.

Peygamberimiz (asm), bir hadis-i şeriflerinde; "Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helâk eder ve yerinize, günah işleyip, peşinden tövbe eden kullar yaratırdı"3 buyuruyor.

Hadis-i şerifteki bu ifade ve ana tema, günah işlemeye bir ruhsat değil; kulun, günahlarına tövbe edip, kendisinden başka başvurulacak merci olmayan; çalınacak kapı bulunmayan Allah'ın (cc) rahmetinden ümitvar olması gerektiğidir.

Allah'a itaatkâr kul, Peygamberine lâyık ümmet olma gayretindeki her müminin tarzı, davranış biçimi bu olmalı. Yani, havf ve recâ arasındaki bir hâlet üzere bulunmalı.