İstasyonla komşuluk
Sene 1976 ya da 1977
O yıllarda kendi evimiz yoktu. Kiralık evlerde oturuyorduk.
Bulunduğumuz Üreğil mahallesindeki evden, mecburî olarak bir başka eve taşınmamız gerekti. Fakat, doğru dürüst bir ev bulamadık. Olsa bile, onlarda oturmak bizim için -tıpkı bu yıllarda olduğu gibi- zordu ve zaten buna imkânımız da dardı.
Uluslararası evden eve taşımacılık yapan bir nakliyat şirketinde marangoz olarak çalışan baş tacımız babamız, Ankara'nın banliyölerinden Kayaş'tan bir durak önce olan Köstence'den bir gecekondu ev buldu ve taşındık.
Ev, oturduğu zemin itibariyle, -aşağıdan bakılınca- yar denilebilecek yükseklikte ve Köstence tren istasyonunun tam karşısındaydı.
Kayaş-Sincan arasında toplu taşıma, o günün en kapsamlı vasıtası olan buharlı banliyö trenleriyle yapılıyordu. Bu trenlerin "çuf çuf"ları, kalkış düdükleri; kondüktörlerin bağırış çağırış seslenişlerinden başka, düdükle işaretleşmeleri ortalığı velveleye veriyordu âdeta.
Sabah işe gidiş, akşamları da işten dönüş saatleri, ulaşımda, oldukça izdiham yaşanıyordu. O kadar ki, son durağı Kayaş'a gitmek üzere sefer hâlindeki buharlı banliyö treni, Yenişehir istasyonundan kalktıktan sonra hızı, Kurtuluş istasyonuna yaklaşırken neredeyse durma raddesinde yavaşlardı.
Hareket hâlindeki trene koşarak inip binmeyi marifet sayan sözüm ona o günlerin bir kısım bıçkın ya da haylaz denebilecek gençleri hayatî tehlike unsuru oluyor, ciddî problem meydana getiriyor; hatta bu tehlikenin acı sonuçları, zaman zaman da yaşanıyordu. Bu kimselerin, her duruş kalkışta vagondan vagona geçerek biletsiz gitmeye çalışmaları ise, işin hoş olmayan bir başka yönü!
Kayaş-Sincan hattında çalışan bu banliyö trenlerinde görev yapan minyon tipli, kısa boylu, gözlüklü ve dahası; çok nazik, çok merhametli bir kondüktör vardı. İsmini hatırlayamıyorum; ama onun, ince sesiyle, "Kalıyorsunuz canım, kalıyorsunuz" diye seslenişini ve yerdeki yolcuyu trene yetişmeye davet edişini hiç unutmuyorum.
Bazen Köstence'den Kayaş'a gidip gelirken, ara sıra traverslerden hoplaya zıplaya, şaka şamata yürüdüğümüzü de...
Nitekim bu traverslerde yürüme esnasında, ters istikamette seyreden ve arkasından gelen treni göremeyip hayatını raylar üzerinde vefat eden terütaze İbrahim, bizim için, eskimeyen bir hicran. Bu da işin dramatik yönü!