Alman Dünya Nüfusu Vakfı'nın açıklamasına göre 7 milyar 837 milyon insan, dünya denen şu handa yaşıyor. Bu insanların kimi aç, kimi susuz; kimi mesrur, kimi mutsuz.
Bir tarafta ekmeğin lokmasına muhtaç olan insanlar, canlar; bir yanda da, bunlardan bıkıp, usananlar!
Bir yanda hayata hayat katıp ihtişamla yaşayanlar; bir yandaysa hayatta kalmak için çırpınanlar...
Maksadını aşan üst perdeden lâflarla, "Sizi biz doyuruyoruz" deniyor; öte tarafta, eldekiler çarçur olup gidiyor.
Hayatın içinden sahneler:
Bir çocuk, cadde boyunca çöpleri kurcalayıp bir şeyler topluyor; bundan da haz duyarak koşuyor, hopluyordu. "Ekmek" kazanmak için çabalıyordu, sanki oyun tadında.
Dudaklarımda buruk bir tebessüm belirdi; ardından da hemen hüzne büründü.
Bu sabi çocuktu, ufacıktı; ama açtı, açıktı!
Onlar için okul yok, sömestir yok; tatil ise, tatil etmiş onların dünyasından her şeyi.
Ruhumdaki bu duyguyla ilerlerken yolumda, başka dünya çıkıverdi karşıma:
Fiyatını bilmiyorum, ama pahalı olabileceğini düşündüğüm akülü arabasına kurulmuş, sağa sola direksiyon sallayan bir çocuk. Yanındaki annesine sızlanıyor, durmadan. Kim bilir, ne istiyordu ondan Görünüşe bakılırsa, hiç de mutlu değildi. Annesi yaklaşarak, kulağına eğildi...
Düşüncemin dehlizine dalarak, devam ettim yoluma.
Kıyas için iki ülke gerekmez. Üç yüz metre arayla iki canlı numune.
Bir tarafta kararan "kar gibi" elleriyle kara dondan çöp toplayan bir küçük; diğer yanda nazından geçilmeyen bir çocuk!
Dünyanın neresinde olursa olsun çocuk, çocuktur. Birindeki duygu dokusu, ötekinde de var. Hepsi okşanmaya, hepsi koklanmaya; duymaya, doymaya muhtaç. Ha Afrika, ha Türkiye fark etmez. Fark: Birinde, elde edeceğinden haz; diğerinde ise, elindekine naz.
Tablo, dünyanın arka yüzü...
Hz. Mevlâna'nın ders-i ibret şu sözüne bakınız: