Bu memleket göz konacak yer değil

Her hâlinden belli ki, dünya bize yâr değil. Bir üzüm tanesi yedirip, fiyatı olarak, on tokat vururcasına bir hayat, dünya hayatı!

Yolu var, yokuşu var; düz gitmeyen yaşamaklar gönle cefâ, ruha bâr.

Tul-i emel, renkleri hep tozpembemsi gösteriyor. Nefsimize, "Daha daha" dedirtiyorr, doymak bilmez, kanmak bilmez duygular.

Dünya hayatının sinemaskop manzarası işte, bu!

Gerçek mana, maksadında saklıdır.

Hayatı törpüleyen, hayatın tadını örseleyen o kadar çok şey var ki:

Yel, sel, deprem, savaş; grip olmuş domuzlar; deli dana, densiz dânâ; daha neler neler, sıradaki ne şeyler...

Âdemoğlu yıllar yılı tiril tiril titriyor; "ya gelirse", "ya bulursa", "ya alırsa" endişesiyle.

Hormonların ise haddi yok, hesabı yok. Ette, sütte, meyvede, sebzede... Hayvanata benzeyen domates, biber, patlıcan! Bunlar ile heba olar nice can...

İnsan eli karışınca karmaşık hâl alıyor. Bu da ayrı bir manzara!

Radyasyonun çeşitleri cepte, masada, mutfakta!

"Aman!" diyen uzmanların kimisi uyarıyor, kimisi de uyutuyor.

İnsan denen şu nadide varlığa on paralık değer veren kimse yok.

Muhterisin maksadı; aman olsun, kese dolsun!

Esef verici şey şu ki: Bir tarafta binlerce insanın bir kalemde katledilmesi, diğer tarafta binlerce gencin uyuşturucu batağına terk edilmesi ve aç biilaç insanların can çekişmesi, karaya çıkan kaplumbağalar kadar tasa vermiyor medenî (!) insanlara.

Dahası: Dünyanın bir yanında gül gülistan hayat var; bir tarafta gözyaşları, dehşetengiz zülüm var. İşte, Filistin; Gazze, Şeria; Miyammar, Doğu Türkistan! Yani, kimisinin vatanında "harp" ediliyor; kimileri, hanesinde "darp" ediliyor.

Mezalimim her çeşidi, diz boyu...