On yıllardır çalkantılı dönemlerden geçiyoruz. Bu yıllar büyük ölçüde genelde insanlığın özelde Müslümanların aleyhine oldu. Burada bu konularda sık yoğunlaşmamız büyük tehlikenin boyutlarını ve geleceğe ilişkin endişelerimizin olmasıdır. İnsanız, kimi zaman yanılgılarımız olabilir. Bulunduğumuz şu zamanda dönüp geriye baktığımızda ufak tefek yanılgılar dışında bir yanlışımız olmadı. Buna şükrediyoruz. Yanıldığımız kimi durumları düzeltme ya da özne durum olma sorumluluğunu kabullendik.
Kimseyle kavga etme düşüncemiz yok. İşimize bakma asıl sorumluluğumuz. Ne ki işimizi yaparken, doğruları ve hakikatleri olduğu gibi aktarır ve çabalarken kimileri veya çevreler veya siyasal zorunluluklardan kaynaklanan yanlışlıkları kabullenmemiz beklenemez. Amacımız hakikati sunma, olabilirlikleri önerme, yol göstermedir.
Şu son yirmi yıl en yorulduğumuz dönem. Müslümanlar adına olan ama sonuçları bakımından büyük yıkımlara neden olan sürecin nasıl işlediği, işlenirken kitlelerin nasıl birden o asıl çizgilerinden saptığı, saparken de bir vecd hâline kapılması bizi çok yordu ve düşündürdü. Güven duygusu ve inanırlık bunda başat rol aldı. Doğrusuna ve yanlışına bakılmaksızın olanı biteni kabullenmelere neden oldu. Oysa geçmişten gelen deneyimler, büyük coğrafyamızın dağılması, dağılırken giderek küçülmesi, etkisizleşmesi bilinen ve görünen oldu. Mevcut durumu koruma adına bağımlılıklar asıl çıkmazı oluşturdu.
Afganistan, Pakistan, Irak-İran, Libya'nın gözlerimizin önünde ne duruma düştükleri ortada iken. Dahası emperyalizmin başlattığı dalgalar görünürde insanlık için bir çıkış gibi görünür ve öyle olduğu oluşturulurken, olacakların farkına varmayan, varamayan kitlelerin sürüklenişi bir uyar olmadı. Irak işgalinden beri "Arap Baharı" emperyalizmin oluşturduğu bir dalgaydı. Bu konuda çok çırpındık, anlattık. Kapılmışlıklar öylesine etkili oldu ki, en yakınınızdaki ve hatta en güvendiğiniz insanları bile etkiledi. Etkilemenin ötesinde suçlayıcı, hakaret edici ve dışlayıcı tutumlar takınıldı.
İnsanlık ve özellikle de Müslümanlar için en can alıcı ve yıkıcı unsurlardan biri ırkçılık ve milliyetçilik oldu. Büyük coğrafyamızın dağılışın birincil nedeni budur. Daha derinden ve giderek önü alınamaz olan mezhepçilik dağılmış olanları daha uçlara ve nefretlere itti.
Biz ise İslâm milletinin bir bütünlüğü üzerinde durduk. Müslümanları bir arada tutacak, güçlendirecek ana unsur olarak gördük, görüyoruz. Görülmesi de gerekir. Müslümanların kurtuluşu için tek çıkar yol budur. Yukarıda andığım ayrıştırıcı iki ana unsurun bütünleşmesi için bu zorunludur. İslâm medeniyeti bütünlüğü asıl olanıdır. İnsanlığı da içine alabilecek geniş bir yelpazedir.