Hayat ve ölümle kol kola - Ân diyarı (28)

Gözleri bahar rengindeydi Selim Ali'nin. Tedirgin bir dünya taşıyor gibiydi bakışları. Mart güneşi gibi ellerimden tutuyor; gidelim, buralardan, gidelim, diyordu.

Nereye gidecektik Her tarafta ayrılık her tarafta ölüm vardı.

Bir müddet sustular.

Mevsimi dinlediler; birbirinden habersiz.

Dünyanın bir yere, işte bu oturdukları yere sığıştığını; dünyanın küçüldüğünü; yok, yok; bu küçücük mekânın büyüdüğünü ikisi de gördü!

Selim Ali baharlara bayılırdı. Mart dendi mi yüzü kır çiçeklerine dönerken bir yanına da hüzün otururdu. Doğumun ve ölümün adıydı mart.

Martta doğdum. Annem martta dünyayı terk etti. Bu yüzden mart bir yanım bahar; bir yanım kış... Bahar alır götürür beni. Takılırım peşine. Bahar bu; her köşe başında selâmlar sizi... Bigane kalamazsınız. Bir çiçeğe, bir arıya selâm vermenin keyfini tavsiye ederim. Bu haşir bayramına bayılırım.

Ah, annesinin ölümü... Hayatının bir tarafı yıkılmıştı ve kendisinin doğumu ile annesinin ölümü de marta sığmıştı.

Annem!

Yıllar olmuş gideli.

İki Mart Doksan Sekiz...

Ellerin benden uzak;

Hâlâ sıcak duaların.

Gülümseyen yüzün karşımda...

Ellerin hâlâ sıcak.

Ve yumşacık kucağındayım hâlâ...

Hâlâ sen yanı başımdaki...

Aklımdaki fikrimdeki...

Neydi bu bahar aşkı Selim Ali'nin. Baharın cennete göz kırptığı için miydi Kupkuru ağaçların giyinip kuşanıp arz-ı endam eylemesine bigane kalmak bir insana yakışır mıydı Bahar, sükûnet, kainatın bestesi yani tefekkürün adresinde gezinmek insanlığımızın çoğalması diyordu Bilgin Abi.

DAHA

Daha bir bahar...

Daha bir sâkin...

Daha bir tebessümlü...

Daha bir hayretli...

Daha bir davetkâr...

Daha bir estetik...

Daha bir besteli...

Daha bir gelincik inceliği...

Daha bir papatya saflığı...

Daha bir aşktan öte; müşfik...

Daha bir vedâkâr olduğunu bilerek dünyanın...

Daha bir müstağni...