Yaprak düştü dalından,
Sıyrıldı şu dünyanın
Morundan ve alından...
AH
Ayrılık ve ölüm yazıları yazmak kolay olmuyor. Ama adımız fâni... İnsanın başında hep bekleyen şu üç şeyi de Karacaoğlan bir çırpıda söyleyivermiş: "Üç derdim var birbirinden seçilmez:
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm."
Üçü de sarsıcı... üçü de acı... Üçü de insanın ne kadar âciz ve fakir olduğunun en parlak aynası... Yine de yaşasın acziyet, fakriyet! İnsan dediğin bu ikisiyle rahata, sükûna erer. Teslimiyetin o sonsuz rahatlığı bu işte!
Fena yurdunda hep kalacakmışız gibi durduğumuzdan olsa gerek; ölüm haberlerini duyunca bir tuhaf oluşumuz.
Ve sonra birden unutuyoruz nasılsa! Eski hâlimize dönüyoruz. Sonra yine bir ölüm... Yine bir bocalayış... Derken teker teker teslim oluyoruz ölüm meleğinin kollarına. Ne güzel!
Şu bahar başlangıcında erik ağaçları yine gelin gelin kendini gösterdi ya... Durup bakıyorum. Hoş geldiniz, diyorum. Çiçek çiçek gülüyorlar. Kupkuru dalların donandığını görmek, fark etmek ölüm ürpertilerimi saçıp savuruyor. Oh, be diyorum; ağaca bunca özenen; biriyim beni toprakta bırakmaz ki...
İyice bakıyorum; odunun içinden çıkıp gelen incecik sevdalara. Dahası meyveye yürüyorlar. Ama her bahar şu köşedeki ağaç hep geliyor böyle. Geçen yıl Çengelköy'ün bir bahçesindeki ağacı eve gelirken bugün de gördük. Arkadaşıma dedim ki bu ağacın yanında bahar konuşmalarımızın çekimini yapalım mı Hoş olur dedi ve bizde bahar olduk o çekimi yaparken. Âdem Özkan çok sevdiği İstanbul'u teşrif buyurursa adını bilmediğimiz ağacın -çiçekleri dökülmeden- hatrını yeniden soralım.
Şiir meraklısı bir gençtim. Van'da deprem olmuştu. Yeni Asya evimizin şaşmaz misafiri idi. Zaten okunacak öyle çok kitap da yoktu. Kütüphane, çalışma odası lüks şeylerdi. Hem kitap okuyacak öyle vaktim de yoktu ki... Gazete bana yetiyordu herhalde!
Bir kere fotoğraflarından tanıdığım İstanbul'un kokusu vardı bu gazetede. Karikatüründen fıkrasına hepsi benim için ulvî şeylerdi.
Hele şiirler ayrıca dikkatimi çekerdi.
Mikail Yaprak imzalı zelzele şiirini ürpererek okumuştum. Şiiri ezberleyip unuttum mu; bilmiyorum ama bir mısra ayrıca dikkatimi çekmiş ki aklımda kalmış:

116