Yalnızlık aynası - Ân diyarı (22)

Bak Selim Ali!

Kendini çok yoruyorsun. Bu saatten sonra gidilecek hiçbir yer, keşfedilecek hiçbir şey yok; her ân hayret edilecek çok şey var, desem biliyorum çok yalnız kalacağım.

Birkaç dostum anlayacak beni belki belki!

Ne yapacaksın ki

Buğday mı Bir tekini yapamazsın; yalan mı!

Sen şöyle bi' eğil de kendini baştan sana oku, ezberle, duy, düşün, dalgalandır, durult!

Kır çiçeklerini boyayamayacağına göre; Boyacı'ya selâm söyle!

Haddini bil, be!

Seni çok afralı tafralı görüyorum. Havasından yanına varılmayan, dedikleri sen misin yoksa

Ne o Birden durgunlaştın!

Denizleri coşturmak, bulutları koşturmak gibi işin olaydı kim tutsundu seni

Nefes hazır geliyor burnunun ucuna da daha daha farkında olmuyorsun.

Ama Ziya Osman Saba olmuş:

"Alıp verdiğin her nefes;

Birbirinden mukaddes..."

Gördün mü; elin oğlu seni de düşünmüş de bunu demiş. Nefesin, nefes nefese sana ve ânında hazır edilip buyur ediliyorsa... ne etmelisin sen!

Ne edip etmeli yaşamanın (insanca) bir yordamını yol edinmelisin.

Nefesler uçuyor Selim Ali!

Cemreler düştü havaya, suya, toprağa da sen hâlâ baharı bekliyorsun!

Üstelik kan ter içindesin. Üstelik ellerin bomboş... Üstelik; "üstelik" istiyorsun! Bir hakkın varmış da veriyormuş gibi de yapıp üstü kalsın, dediğin de oluyor! Peh!

Bakışlarını tamir et, hele!

Önce unuttuğun şu y"aşamak"tan başla işe; kendinden yani!

Ne dedin Fuzuli; bir daha desene!

"Değilim ben derdime vakıf; gören beni handan bilir!" diyormuş.

Yine bir şey demiyor kendini handan u şadan bilenlere; kendileri gibi görenlere acı tatlı gülüyor.

Fuzuli gibi derdin oldu mu Selim Ali

Adam bir ömür gülmemiş. Bir ömür ölmüş.

"Ne yanar kimse bana;