"Tegafül Sineması"

Hayat bir sinema; Kendimizi sınama... Cüneyt Arkın... Bu da hayal sinemasını bitirip perde ardına gidenler listesine yazıldı. O çok az da olsa sinemalı, tiyatrolu günlerimi hatırladım. Sinemadan, tiyatrodan çıkınca gözlerimizi ovuştururduk. (Ah, ne günler yaşamışız, ha!) Dünya da tıpkı öyle işte! İçerisi mi yoksa dışarısı mı hayal diye de ovuyor olsak gerekti gözlerimizi. Bir hayal perdesi... Ortalık karanlık, kimse kimseyi görmüyor. Herkes-aynı film olsa da- kendi filmini seyrediyor! Dünya sineması, dünya hayali bu! Bu karanlık âlemden çıkıp oraya gittiğimizde gözlerimizi aynı böyle ovuşturup etrafa bakarken... oynadığın bütün roller bu denecek. Her şeyi ama her şeyi ayan beyan göreceğiz. Oyun bitti, denecek. Bu telâşe, bu aldatmaca, bu köşe kapmaca... Bu gurur, kibir, bu Firavun, Nemrut rolleri... Bu kasaları lebalep doldurmaca, onun bunun hayatını soldurmaca... Dolardı, ormanlar yanıyordu, zamlar durmuyordu, gülünç asgarî ücretti, darbelerdi, düzelmeyen eğitimdi, pandemiydi, maymun çiçeği, oyun köçeğiydi... Bu "Avrupa kafir zalimlerinin, Asya münafıklarının çalıp çırpmasıydı..." Bu erken-geç seçimdi, gelmeyen demokrasiler, bitmeyen kırallıklardı... Bu kuraklıktı, ithal samandı... bu bütün bitmeyen işler bitecek. Patır patır, satır satır, sessiz sedasız taşınacağız. Ölümü unutturanlar; hayatı da elimizden alıyorlar. Işıkları kapatıp oyunlarını seyrettiriyorlar. Bu oyun onları da alt edecek de... gaflet diye dahası tegafül diye bir perde var ki bu "Tegafül Sineması" bile bile uçurumu zorlamak... Neticesiz tartışmalar, kendini bilmeyenlerin seni, sana bildirme istibdat denemeleri... İşte bu kadar falan filan ve ne kadar yalan içinde gidip geliyoruz. Bazen "meşhurların" gidişiyle biraz "ölümleniyoruz." Çocukluğumun perdeleri bir bir kararıyor, kapanıyor, soluyor. Kulaklarımıza, gözlerimize dolan sesler,