Ân diyarı (114)
Selim Ali, gençliğin bir rüya olduğunu kırklı yaşları tırmanırken görmeye başladım.
Saçlarımın aynasında, o şafaklara benzeyişinde, uyanışa davetler vardı. Uyandım mı
Kolay mı gençliğin bunca kalın uykusunu serin ve sakin sabahlara taşımak!
Dünya denilen bu allı pullu geline gönlünü kaptırmayan çok yok ki... Azın da azı...
Üstündeki o ince nakışları, yazıları okumak da herkese nasip olmuyor. Çoklarının (bu okumadaki uzaklığı) ilgisizliği seni gaflete hattâ tegafüle sürüklemesin.
Bu güneş, bu bahar, bu yıldızlar, bu, bu, bunlar sana, bana, herkese hediye... Bu paketleri aç, oku, okşa, kokla!
Bu sabah pencereye buğday serpeledim de... dutun dalında bekleyen kuşlar tıpır tıpır, birer birer o habbeleri aşkla, şükürle gagalayıp uçup gittiler. İştahla yiyip içmek şükrün yani farkına varmanın adreslerinden biri olduğunu Bilgin Abi'den daha önce duymuştuk.
Yaşamaktan başka işleri yoktu bu kumrucukların.
Kendime baktım; olmadık kaygıların içinde derme çatma zamanlar kuruyordum. Benim de yaşamak diye bir işim vardı. Gençliğimin gidişine üzülmek değil; vakitlerin paha biçilmezliğini görmek adına bu sızlanışa varan cümleler.
Her ân, ipi elimizden uçurtma gibi sıyrılan zamana bir şeyler takmadan gidilmez ki diyordu Bilgin Abi. Bir gün o uçurtma biz olacağız ve zamanın elinden sıyrılıp perdenin ardına düşeceğiz, cümlesini söylerken de sesi titriyor, çatallaşıyordu.
Dünya bûsesi öylesine cazipti bir yandan. Gelen de pek gitmek istemiyordu. Oyuna, oyuncağa dalıp çocukluğumuz yarım kalmış gibi hâllerimiz devam ediyorsa buraya gelişin adı nasıl konulacak Üstelik elimizi çabuk tutmamız gerekiyor. Ve zamanlar gibi dağılan renkli misketlerimi her topladığımda o eksik çıkmalarına ne demeli! Yarın hesap gününde -o terazi önünde- koy şuraya emanetleri denildiğinde...
Selim Ali, Bûse şiiri ne diyor bir ân göz göze gelemediğimiz şu dünyaya veya gelsek bile dönüp durduğundan bu duraksızlığın tablosuna hangi o yeni isimleri verelim!
BÛSE
Ne zaman gelip gitti bu yaz
Bak şu zamanlara!
Sen de aklanır paklanırsın;
Mevsimler gibi yazdan kışa...
Bir dakika Sevgili Dünya!
Nereye böyle koşa koşa
Haşa, sabit bildik seni;
Ah, nerden sevdim bû-seni!
Selim Ali bugün vurguların, kurguların, tonlamaların; yeniliklerin adını, bulutların muradını, hatıraların yâdını, ayrılıkların ve dahi ölümün meramını söyler gibi... Sesin şiir kıvamına girmişken hatıraların, ümit ve korkuların tozunu silkele, tortularını mısralarla deşeleyiver de dalıp gidelim bir yerlere. Oku bakalım; nereye gidiyor gidenler!