İsimsiz bir çağ - Ân diyarı (60)
Selim Ali, sözü olmayanların seslerini yüksek çıkardıklarını duyuyor musun Aslında bağıranların sesi duyulmaz. Artistik pozlar, hazlar, avazlar sazlar ortalığı alır.
İsrafın saltanatı vardır orta yerde.
Yiğit namıyla anılırken... namsız, imzasız, atsız, cansız asılsızların yiğitkahraman olduğu bir tünelden geçiyoruz. Işığı bulacağız diye bunca gidiş.
Hakikati her şartta dillendiren bir Yalansızlık Ülkesi aradığımız Selim Ali.
"Medeniyet-i Fazıl'a...
Sen ne arıyorsun Başka şeyler konuşalım mı bunlar ağır konular diyorsan
Bilgin Abi araya girdi. Burada ebedî değiliz, dedi. Hastalıklı, ayrılıklı, ölümlü bir yer burası. "Başka şeyler..." neyse onu söyle o zaman.
Bana dönerek: "Diploma aldığım zamanları hatırlıyorum. Dünyayı fethetmiş gibiydim. Tapusunu aldığım için sevindiğim evim barkım benim miydi"
Annem derdi ki şu ölüm var mı yok mu
Ölümlü dünyada, ölüm hep ötelenecekse; dünyaya "ebedî" diyelim o zaman. Öyle demekle, ölümü konuşmamakla "ebedî" olacaksa bu dünya; heey, hey!
Yıllar önce özel kurs veriyordum da... çocuğun annesi bir gün dersi kestiklerini söyledi; paramdan da oldum. Neymiş efendim, zaman zaman ölümden bahsetmişim!
Nedense dünyaya bağlı, bağımlı olmayı "marifet" belliyoruz da bu iyi bir "marifet" değil ne yazık ki!
O zaman bu faniliğe bağlanmanın bir uçurumdan yuvarlanırken gözlerimizi kapatmaktan farkı var mı Selim Ali
Bu dünya fani de olsa "istediğim" gibi olmuyorsa çok şey... ...ve her şeye rağmen yaşamayı seviyorum; ya sen