Gençliğimi çaldılar anne! - Ân diyarı (11)

Öteki ülkelerin derdi kendine kalsın da bu topraklarda on, on beş yıl nerdeyse bebeklik çağı

Yirmiye kadar çocukluk...Yirmi beşe kadar gençlik macerası, serencamı, serüveni... Bir sürü adı var da... ortada ne iş, ne aş...

Daha para pul yok ki...

Bu yara derin... çok hem de çok...

Kasıtlı mı bu yapılanlaryapılmayanlar; ne bileyim! Netice boşluk olduktan sonra önemli mi

Beş yıl mecburi okul yolunu, ana okulu içinde on üç yıla çıkarmak... sen bir ömür işsiz kal, demekle kardeş gibi... Buraya kadar gelmişken bir de üniversite... Yaş kemâle erdi mi Erdi. Ne verdi diplomalar

Bir oyalamayla karşı karşıya olduğumuzu öğrendiğimizde başımız ellerimizin arasında... Yaa!

Bir sefer verilen bu insanlık emanetini...

Aklımızı, kalbimizi, bedenimizi birilerinin planlarına kurban edemezdik de... çıkış yolu neydi

Ömrün yarıya yakınını nerelerde tükettiriyorlar!

Kim bunlar

Nerdeyse aynı şeylerin yıllarca tekrarı...

Yollar, köprüler yap...

Binalar, binalar, binalar dik...

Vakit geçmesin diye kitap da okuma!

Hay Allah!

Kitabın bunca ötelendiği, unutturulduğu ülkeler içindeydik.

Adını çoktan unutmuş, yaşanmış bitmiş bir hikâye mi idik

Çocuklar masalsız büyüyeli çok oluyordu.

Durmadan değişiyorduk. Değiştikçe bir adım daha geriye gidiyorduk.

Geriye gitmeye razı edilmiştik belki de!

Arada... "şeey" diyenler olursa onlara da "hiişt" çekiliyordu. Dersini alan alıyordu; almayanlara yeni dersler öğretiliyordu.

"Muallimleri değil; fenleri dinleyiniz!" sözü bu yüzden söylenmişti. Başkası değişmiyorsa sen değişecektin.

Ya tarihe sarılıyorduk canhıraraş, mehter marşlarıyla cuş u huruşa geliyorduk ya da gelecek günleri beklemeye duruyorduk.

Zamanın daracık sokakları olan geçmiş ve gelecekten çıkıp şimdiye gelemiyorduk.

Şimdiki zamandan ölesiye korkuyorduk.

En geniş zamanın, sonsuzluğun "şimdiki zaman" aynasında yansıyıp durduğunu öğretmenlerimden hiçbiri demedi, demedi, demedi.

Beyazıt'ın "ihlaslı hafızlarının" önünde diz çöktüğünüzde, onlar da sizi beş yüz sene önceye götürüyordu.

Derdine derman bulamayan şu sazın iniltisine bigane kalmak mümkün mü!

"Hastane önünde incir ağacı...

Doktor bana bulamadı ilacı."

Hekimlerin de kaleminden Hakîm ismi silindi mi ki dertlerimizin çaresizliği türkülere işleniyordu.

Bir dökülüşün, çöküşün, çözülüşün, dağılışın bu acı senaryolarını yazmayı kim isterdi!