Aaahhh, hürriyet!

Sevgili oğlum,

Hürriyetin olduğu yerlere "korku" girmeye "cesaret" edemez. Hürriyet öyle bir ülke hattâ devletsaadet ki... -sorma değil- sen sor; ben söyleyim. Bunları yazarken yani hürriyeti düşler, düşünürken bile keyfim yerine geliyor; yerimde duramıyorum.

Hürriyet; tereyağından kıl çeker gibi, ipek halıda yürür gibi, gökyüzüne dalıp gitmek gibi, bir şairin dünyadan uzak yerlere bakışı gibi, baharda kır çiçeklerinin arasından bir ırmağın akışı gibi, çocukların "sıcacık" bir kış günü kardan adam yapışı gibi, seyr-i bahar gibi, sonbahar yapraklarının kendini toprağa bırakışı gibi, yaz gölgelerinin bir mendil gibi terimizi silişi gibi... Baharda kuşları dinler gibi... Papatya gülücüklerinde kaybolur gibi... Gelincik inceliği gibi... Gül davetleri gibi... Aşk mı desem; ne desem! Dünyada cennet nefeslenişleri gibi...

Ah oğlum,

Muhabbetin, hürmetin, samimiyetin, tek yüzlülüğün, adaletin olduğu yerlerde hürriyetle göz göze geleceksin. İşte o zaman bir meltemin ruhunda gezindiğini hissedeceksin. Çölde yağmur serinliği mi! Zirvelerin göklerle buluşması mı!

Çok heyecanlanıyorum yavrum; hürriyetin adını deyince, duyunca, düşününce... Ah bir kol kola olsam da onunla sonsuza yürüsem öylece...

Hasret ve özlem... derin ve serin bir ses, beste... Bayıltan bir edâ...

Evet... hürriyet diye bir şey...

...ve o olmadan asla...

Karıncayı incitmekten çekinen oğlum,

Çok "zor" sorularla beni terletiyorsun. Bu sefer de... "adalet" neden bu kadar önemli ki diyorsun. Soru çok güzel de... nasıl diyeyim Diyeyim yine de: