Zulmeden de, mihenge vurmayan da yandı!

Atom altı parçadan kâinatın diğer ucuna tecelli eden adalet; herşeyi yerli yerine koymak, haklıya hakkını, haksıza cezasını vermektir.

Adalet için sorgulamak, şeffaflık ve şahitlik, "Size biri haber getirirse onun doğruluğunu araştırın"3 mealindeki ayetle farzdır. Adalet yalnızca mahkemelerde tahakkuk etmez. Her mümin hayatının tüm safhalarında şu mealdeki ayetlerin gereğini yerine getirmekle mükelleftir:

"Ey iman edenler! Allah, insanlar arasında adâletle hükmetmenizi emreder."4 "Allah için hakkı ayakta tutan, adâletle şahitlik edenler olun. Kendi aleyhinizde, anne-babanızın, akrabalarınızın aleyhinde de olsa dosdoğru şahitlik edin."5 "Bir kavme (topluluğa, millete) olan kininiz, öfkeniz sizi adaletsizliğe sevk etmesin, adaletten saptırmasın."6 "Bir de sakın zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size ateş dokunur."7 Peygamberimizin (asm) "Bizi aldatan bizden değildir."8 mealindeki hadisi de dosdoğru şahitliği Müslümanlığın şartlarından sayar. Bediüzzaman da, "İnsan, medeni-i bittab olduğundan ebnâ-yı cinsinin hukukunu muhafazaya ve hakkını onlar içinde aramaya mükellef..."9 olduğunu nakleder.

"Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez."10 hakikatince suçun şahsiliği esastır. Şu halde, delilsiz, haksız, hukuksuz, siyasi tarafgirlikle insanları "terörist" ilan etmek "iftira, yalan, su-i zan, gıybet ve itibar cellatlığıdır!"

Bu zulüm ve vahşetler karşısında nasıl bir tavır takınmalı "Hakkı tanıyan, hakkın hatırını hiçbir hatıra feda etmez. Zira, hakkın hatırı âlidir; hiçbir hatıra fedâ edilmemek gerektir. Fakat şu hüsn-ü zannınızı kabul etmem. Zira bir müfside, bir dessasa hüsn-ü zan edebilirsiniz. Delil ve âkıbete bakınız."11 Risale-i Nur, Hz. Ali'nin (ra) ortaya koyduğu "adalet-i mahza, adalet-i tam, adalet-i hakikiye" takip ettiğine göre duyarsız ve sessiz kalamayız: