Sosyal barışın garantisi imân ve zekâttır!

İlmi, mânevî, maddî, teknolojik, sosyal, siyasi, ekonomik gelişme tahkiki imâna, tevhide, yüksek ahlâka bağlı. Bu ise, maddi- mânevî hayatımızı düzenleyen ibadetleri ifa derecesindedir:

"İmani hükümlerin takviye ve inkişaf ettirilmesi, ancak tekrarla teceddüd eden ibadetle olur."1 Yani, tefekkür, dua muhabbet ve uhuvveti, o da tesanüt, dayanışma, o da ibadetler, (oruç, namaz, zekât), onlar da yüksek bir ahlâk ve imân ile elde edilebilir. Şöyle ki:

"Allah'ın emirlerini yapmaktan ve nehiylerinden sakınmaktan ibaret olan ibadetle, vicdani ve akli olan imani hükümler terbiye ve takviye edilmezse, eserleri ve tesirleri zayıf kalır. Bu hale, alem-i İslamın hal-i hazırdaki vaziyeti şahittir. Ve keza, ibadet, dünya ve ahiret saadetlerine vesile olduğu gibi, maaş ve maade, yani dünya ve ahiret işlerini tanzime sebeptir ve şahsi ve nev'i kemalata vasıtadır ve Halıkla abd arasında pek yüksek bir nisbet ve şerefli bir rabıtadır. İbadetin dünya saadetine vesile olduğu"2 fen, sosyal ve manevi ilimlerin tasdikıyle de sabittir.

Bediüzzaman'a göre, sadece zekât ibadetinin yerine getirilmesi bile-kurumsallaşması, yani bir fonda toplanması ve verimli, planlı dağıtımı aynı zamanda hem Müslümanlar hem de insanlık için sosyal, siyasi, ekonomik adalet ve barışın da garantisidir:

"Hem değil yalnız eşhasta ve hususî cemaatlerde, belki umum nev-i beşerin saadet-i hayatı için en mühim bir rükün, belki devam-ı hayat-ı insa-niye için en mühim bir direk, zekâttır. Çünkü, be-şerde, havas ve avam, iki tabaka var. Havastan avâma merhamet ve ihsan; ve avamdan havâssa karşı hürmet ve itaati temin edecek, zekâttır. Yoksa, yukarıdan avâmın başına zulüm ve tahak-küm iner; avamdan zenginlere karşı kin ve isyan çıkar."3