Gıybet, başkalarının arkasından, onların hoşlanmayacağı şeyleri konuşmak; insanların zaaf, kusur, yanlışlarını anlatmaktır. Eğer anlatılanlar doğru ise, gıybet adını alır. Yalan ise, iftiradır.
Gıybet, yâni dedikodu; zâlimâne bir cinâyettir. Gıybet, İslâm âlimlerince, "âciz ve korkak insanların, başkalarına karşı kullandıkları alçak bir silâh" olarak gösterilmiştir. Gıybet, düşmanlık duygusunu, hemcinslerine, yâni bir arada yaşamak zorunda olduğu insanlara karşı kullanan, kıskanç insanların işidir. Onun için mü'min bu alçak silâha tevessül etmez. Kur'ân, gıybeti öylesine şiddetle men etmiştir ki, bu âyet karşısında vicdânlar titrer:
"Sizden biri ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı" (Hucurât Sûresi, 12) Kur'ân'ın "ölü kardeşinin eti" tâbiri gerçekten düşündürücü. Gıybet edilen adam, âdeta insanların nazarında çiğ eti yenerek öldürülmüştür! Şöyle ki: Gıybet edilenin bütün zaafları ortaya dökülmüş. Uzun bir zaman içinde kendisinden sudûr olan eksik ve kusurları, sanki her zaman işlemiş gibi gösterilmiş. Gıybet edilen kişinin başına herhangi bir hastalık, musîbet geldiğinde, gıybetini dinleyenlere ilâç için müracaat etti. Kafalarda çizilen o kötü imaj, onu derhal reddettirir.
Mektûbat'ın 267, 268.'ci sayfalarında şu hususların gıybet sayılmayacağı belirtilir:
Kendisine yapılan haksızlığı gidermek için ehline ve vazifeli şahıslara durumu anlatmak,
Herhangi bir iş için ortaklık kurmak isteyenlerin, sormaları halinde, sırf meşveretin hakkını vermek için-his ve duygularını karıştırmadan-gerekli bilgileri vermek, muhtemel zaaf ve zararlara dikkat çekmek. Buna göre, şahsi ve dünyevi iş için muhtemel zaaf ve zararlara dikkat çekmek caiz iken, "Hizmet birimlerine seçilmek isteyen ve istenen" kişilerin zaaf ve seçildiğinde vereceği muhtemel zararları anlatmak, nazara vermek neden gıybet olsun!