"Sakın cemaatten ayrılmayın!"

Cemaat, sadece "topluluk, toplum" gibi kısır ve ruhsuz kelimelerle ifade edilemez; maddî-mânevî, dünyevî, uhrevî, sosyal, kültürel çok boyutları vardır.

Maddî menfaat beklemeksizin cemiyet ve insanlığa faydalı olmak; hayrî, hasbî hizmetler veren gönül birlikteliği olan cemaat; aynı düşünce ve aynı ideallerle birlikte, aynı meslek, sistem, metodla hareket eden ferdlerden teşekkül eden nûrâni bir zincirdir.

Sosyal hayatın tabii bir sonucu olan cemaatin kudsi kaynaklarından birisi, "Allah'ın ipine, dinine ve Kur'ân'a hep birlikte sım sıkı sarılın; ayrılığa düşüp dağılmayın..."1 mealindeki ayettir. "Allah'ın ipine sım sıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın," âyetindeki "ip" Hz. Peygamberin tefsirinde "cemaat" olarak vasıflandırılmış ve insanlara "cemaate sarılın" emrini vermiştir. Kıyamete kadar sürecek cemaat şuurunun banisi Peygamberimiz (asm), mealen, "Toplulukta rahmet, ayrılıkta azap vardır."2 "Sakın cemaatten, toplumdan ve mescitlerden ayrılmayın!"3 buyurmuştur.

Bediüzzaman, "zaman cemaat zamanıdır" derken, yalnızca ibâdet veya dini hizmetlerde değil; ilim, teknoloji, eğitim, sanat, ticaret, idareyönetim, hatta spor gibi tüm maddi-manevi faaliyetlerde bile geçerlidir. İşleri artık şahıslar değil, ekipler, şuralar, meclisler, meşveret heyetleri yürütüyor! Zira, "Eskiden hâkim bir şahs-ı vâhit idi. O hâkimin müftüsü de onun gibi münferit bir şahıs olabilirdi, onun fikrini tashih ve tâdil ederdi. Şimdi ise, zaman cemaat zamanıdır. Hâkim, ruh-u cemaatten çıkmış, az mütehassis, sağırca, metin bir şahs-ı mânevîdir ki, şûrâlar o ruhu temsil eder." Artık farkına varmalıyız ki:

"Cemaatte olan kuvvet, fertte yoktur."4