Önce tedbir, sonra Âdil-i Mutlak'a havale!
Çok geniş olan tevekkül ve adalet mefhumlarına klasik anlayıştan farklı bakmak gerekir.
Tevekkül ile Allah'a havaleyi farklı şekillerde tahakkuk ettirmek mümkündür. Tevekkül, çalışmayı yaptıktan, Allah'ın koyduğu tabiat kanunlarına uyduktan, sonra neticeyi Allah'tan beklemektir. Yani, önce mevsiminde, ziraat kanunlarına uyarak tarlayı ekmek, sonra yağmuru, güneşi, mahsulü Allah'tan beklemektir. İmtihan ve hikmet dünyasında sebeplere müracaat etmeden, Allah'tan beklemek tevekkül değil, tembelliktir.
Esma-i Hüsna'dan birisi "Adil", diğeri "Hak"tır. Adalet şu mealdeki ayetlerle de farzdır: "Eğer aralarında hüküm verirsen adâletle ver."1 İnsanlar arasında adaletle hükmet, keyfinenefsinin hevesine uyma ki, seni Allah yolundan saptırmasın."2 "Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder..."3
İşte mealini verdiğimiz bu ve benzeri ayetler, adaletin tahakkuku için çalışmamız gerektiğini gösteriyor. Adalet için sorgulamak, şeffaflık ve şahitlik, "Size biri haber getirirse onun doğruluğunu araştırın"4 mealindeki ayetle farzdır. Adalet yalnızca mahkemelerde tahakkuk etmez. Her mümin hayatının tüm safhalarında şu mealdeki ayetlerin gereğini yerine getirmekle mükelleftir: "Ey iman edenler! Allah, insanlar arasında adâletle hükmetmenizi emreder."5 "Allah için hakkı ayakta tutan, adâletle şahitlik edenler olun. Kendi aleyhinizde, anne-babanızın, akrabalarınızın aleyhinde de olsa dosdoğru şahitlik edin."6 "Bir kavme (topluluğa, millete) olan kininiz, öfkeniz sizi adaletsizliğe sevk etmesin, adaletten saptırmasın."7 "Bir de sakın zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size ateş dokunur."8