Önce def-i şer ve def-i istibdat
Fıkhî, ahlâkî, içtimaî, siyasî bir kavram olan "def-i şer, celb-i nef'a racihtir" sözü; "Kötülüğü, kötüyü ortadan kaldırmak faydalı şeyleri sağlamaktan önce gelir" anlamındadır.
Risale-i Nur'da da, "Her zaman def-i şer, celb-i nef'a racih"1 yani, şerri, olumsuzu ortadan kaldırmak, faydalıyı getirmekten daha önceliklidir, daha önemlidir, şeklinde geçer. Aslında hayatımızın her safhasında kullanırız bu mefhumu. Mesela, bir yerde hastalık varsa, orada eğitim veya herhangi bir üretim yapamazsınız. Önce o salgını ortadan kaldırmalısınız.
Ülkemizin başında bir şerr-i a'zam, bir büyük şer vardır ve onun adı istibdattır. İstibdat, "başına buyrukluk, kural tanımazlık, keyfî muamele" anlamına gelir. Istılah-ı terim olarak; "Toplumu baskı altında yönetilmesine dayanan zorba düzen, baskıcılık, hak ve hürriyetlerin bulunmadığı tek adam veya zümre yönetimidir." İşte ülkemiz ve İslâm âlemini geri bırakan, perişan eden sebeplerden beşincisi "Çeşit çeşit sari hastalıklar gibi intişar eden istibdattır."2
İstibdat; kin, nefret, düşmanlık gibi menfî duyguları uyandırır. Bunlar da kutuplaşmayı ve terörü besler. Hırsızlık, yolsuzluk gibi her türlü suistimaller zemini istibdattır. İstidat kabiliyetleri öldürür, insanlığı mahveder, fikir ve sanatı öldürür. Bu da fakirlik ve sefalet derelerine yuvarlar. İslâm âlemni zillete, horlanmaya ve sefâlete düşürür. İslâmiyeti zehirlendirir, hattâ herşeye bulaşarak zehrini atar. İttihad, ittifak, tesanüd, yani, dayanışma ve yardımlaşması gereken Müslümanlar arasında ihtilaf ve kutuplaşmayı doğurur. İlmen, fikren ve teknolojik olarak geri kalınmasının en temel sebebi bu kötü özellikleri taşıyan istibdattır. Öyle ise, önce onun def edilmesi gerekir.