Müslüman İslâmı her haliyle yansıtmalı!

Müslüman abus, yani, yüzü ekşi, çehresi çatık, somurtan olmaz.

Çünkü, "Onların alameti, simalarındaki secde izi"1 içinde iman nûru vardır. Sadece yüzünde değil; "Nur-u imân, (insanın) içine girse, üstündeki bütün mânidar nakışlar o ışıkla okunur. O mümin, şuur ile okur ve o intisabla okutur. Yani, 'Sâni-i Zülcelâlin masnuuyum, mahlûkuyum, rahmet ve keremine mazharım' gibi mânâlarla, insandaki sanat-ı Rabbâniye tezâhür eder. Demek, Sâniine intisabdan ibâret olan imân, insandaki bütün âsâr-ı sanatı izhâr eder."2

Mü'minde Lâtîf isminin tecellisi ile kadife bakışlıdır. Sözü narin, nazik ve nazenindir. Yani, düşünmeden, tutarsız, anlamsız konuşmaz. Lâtîfecidir, doğru şakalar yapar ve daima mütebessimdir. Çünkü, lâtîfede de rehberi en lâtif, en nazik, en nazenin bir ruha, en güzel ahlâka sahip olan Peygamberimizdir. "Arkadaşları onu daima mütebessim olduğunu ve insanlara latîf lâtifeler, nükteler yaptığını naklediyor."3 Kur'ân'ın tespitiyle, "En güzel ahlâk üzerine yaratıldığına" göre, en güzel latifelerde o ahlakın tezahürü oldu. Lâtife ve nükte cephesi gerçekten muhteşem ve latiftir. Şaka yaparken ders verirdi. Gerek sözleri gerek fiilleri, gerek mimikleriyle dahi asla "alaycı, kırıcı, istihfafçı, küçük düşürücü" değildi. Müslümanları da bundan men etmişti: "Lüzumsuz lâtifelerden kaçınınız. Çünkü bu, mü'minin bahasını, şeref ve şanını giderir."4

Nezâket ve nezâhet rehberi, "Ben, haklı bile olsa münâkaşayı terk eden kimseye cennetin kenarında bir köşkü garanti ediyorum. Şaka bile olsa yalanı terk edene de cennetin ortasında bir köşkü, ahlakı güzel olana da cennetin en üstünde bir köşkü garanti ediyorum."5