Korku damarı, her işimizde en büyük engel değil mi
İnsanlık, İslâm âlemi ve bilhassa Türkiye'de korku dağa-taşa sindirilmeye çalışılıyor! İşte bir ispatı: Gazeteci, akademisyen Prof. Dr. Nuray Mert, "Kendi adıma da, ülkem adına da artık korkuyorum. Ülkem adına, bir karanlık tünelde nereye gittiğimiz meçhul hâle geldiğimiz için korkuyorum"1 dedi.
Günümüz dünya siyasetini dizayn ve icra eden ifsat komiteleri, bilhassa Müslümanları, bahusus dindarları, özellikle Nur Talebelerini aldatmak için 6 tuzak kurmuş:
-Hubb-u câh: Dünyevi şân, şöhret, makam, mevki, rütbe, statü, kariyer düşkünlüğü,
-Her türlü "havfkorku" damarı ile korkutmak...
-"Tamâh": Mala karşı aç gözlük, mal yığma, biriktirme duygusu.
-Asabiyetkorumacılık, milliyetçilik, benmerkezcilik damarı;
-Enaniyet kibir, gurur
-Dünyanın cazibedar2 (kadın, eğlence ve fantaziye gibi) şeyleridir.
Sıkıntılarımızın en büyük sebebi fert, aile, cemaat, toplumun basit evhamlarla korkutulmasıdır. "Dessas zalimler, bu korku damarından çok istifade etmektedirler; onunla korkakları gemlendiriyorlar. Ehl-i dünyanın hafiyeleri ve ehl-i dalâletin propagandacıları, avâmın ve bilhassa ulemanın bu damarından çok istifade ediyorlar, korkutuyorlar, evhamlarını tahrik ediyorlar."3
İşte bu korku yüzünden ilim, fikir adamları, gazeteci-yazarlar; hak, hukuk, hürriyet, adalet gibi sosyal, siyasî, İslâmî meseleler hakkında konuşamıyor, yazamıyor!