Kimi hangi mihenge vuracağız

Bir kardeşimiz, "İçtimai, siyasi mihengi uyguluyor muyuz" başlıklı yazımız üzerine "Neye göre mihenge vurulacağı özneldir. Üstadımız neye göre mihenge vurulur mesela" diye sordu.

Önce Bediüzzaman'ın, "Beni de mihenge vurun!" diyerek hiçbir alimin yapmadığı dünya çapındaki çağrıyı ve ölçüyü nakledelim: "Hiçbir müfsid 'Ben müfsidim' demez, daima sûret-i haktan görünür, yahut batılı hak görür. Evet, kimse demez 'Ayranım ekşidir.' Fakat, siz mihenge vurmadan almayınız. Zîra, çok silik söz, ticarette geziyor. Hatta, benim sözümü de ben söylediğim için hüsn-ü zan edip, tamamını kabul etmeyiniz; belki ben de müfsidim veya bilmediğim halde ifsad ediyorum..."1

Mihenk, Altın veya gümüş üzerine sürüldüğünde bıraktığı çizgilerden bu madenlerin saflık dereceleri anlaşılırdı. Mihenge vurmak, bir şey ve kişinin saflık, hâlisliğini ölçen bir testtir. Müfsid, fesatlık eden, bozan, fenalaştıran, nifak sokan, ara açan, kutuplaştıran, ötekileştiren, karışıklık çıkaran ve bozgunculuk yapan. Peki, "fen, sosyal, manevi" tüm ilim dallarında bir dehayı hangi mihenge vuracağız Nakıs aklımız mihenk olabilir mi

Bediüzzaman için mihenk, Kur'an ve Sünnet-i Seniyyedir. Bir asrı aşkındır çeşitli ilim dallarında uzman ve otorite olan alimler, bilirkişiler, hukukçular, mahkemeler, didik didik ederek mihenge vurdu. Tek bir yanlışını bulamamışlar; bulsalardı alakülli hal serrişte ederlerlerdi! "Risale-i Nur, ekser âlem-i İslâmın mühim merkezlerinde, bu yirmi sekiz senede bu vatanda ulemaların elinde gezdiği halde, hiçbir âlim, hiçbir filozof itiraz etmemiş..."2 Bir iki meseleye siyaseten ilişilmiş ise de dört, beş mahkeme beraat vermiş.