"İyilik ve takva konusunda yardımlaşın"

Emevî valisi zalim Haccac, Abdullah bin Zübeyr'i (ra) şehid ettikten sonra, tebdil-i kıyafet Medine'ye gelir. Halkın ne düşündüğünü öğrenmek ister. Birisine, "Ya şeyh ne var ne yok"

"Sorma, hâlimiz perişan!"

"Ne oldu" "Daha ne olsun, Zübeyr'i şehid ettiler!" "Kim"

"Haccac denen o zâlim, o Allah'ın belâsı!" "Ey şeyh, sen Haccac'ı görsen tanır mısın "Hayır!" Yüzünü açarak: "İşte o benim!"

"Ey kardeş, sen beni tanıyor musun" "Hayır!" "Ben Amir kabilesinden delinin biriyim. Ne ne söylediğimi bilirim; ne, ne yaptığımı!"

Bugün bu hâli mi yaşıyoruz!

İnsanız, Müslümanız, bâzılarımız idareci, avukat, savcı, hâkim gibi meslekler sahibiyiz. Bu sıfatlar da hakperest ve adil olmayı gerektirir.

Bir insan hangi inançtan-Müslim-gayr-i Müslim-hangi düşüncede, hangi etnik kökenden olursa olsun; hangi kusur ve hataları işlerse işlesin, hangi zaafları bulunursa bulunsun; suçlandığı meselede mâsûm ise ve zulme uğruyorsa hakkını savunmak mecburiyetindeyiz. Zira, Kur'ân'da mealen, "Şüphe yok ki Allah, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor."1 Adil, Hak, Rahman ve Rahîm esmaları gereği de hak aramak farzdır ve vazifemizdir!

Ve insan, "Medenî-i bittab' yaratılışında medenî olduğundan ebnâ-yı cinsinin hemcinslerinin, insanların hukukunu muhafazaya ve hakkını onlar içinde aramaya mükellef"tir.2 Peygamberimiz de (asm), "Müslüman Müslümanın kardeşidir; ona yalan söylemez, ihanet etmez, kötülük yapmaz, aşağılamaz, kötülük ve zulüm edebilecek birinin eline bırakmaz."3 buyurur.