İktidar âilenin tahribine nasıl göz yumar!

Toplumun çekirdeği, en küçük birimi âiledir. Devlet ailelerden meydana gelir. O halde devleti çekirdeği de, ayakta tutanı da ailedir. Devlet aile, aileyi de ayakta tutan kadın-anadır! Aile dağıldığında toplum perişan, devlet mahvolur!

Kadın denince, insanda uyanan ilk insanî imaj anadır, şefkattir, merhamettir, fedakârlıktır. Anne en büyük ve etkili öğretmendir. "İnsanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir..."1

Evet, aile birliği de anne-baba-çocukların bir arada yaşamasıyla mümkün. En büyük, en tesirli öğretmen olarak anne hem müdir-i dahili olarak çocukları eğitmeli, onları yetiştirmeli.

Kadını evden uçurup sokağa atarsan, çocuklar da sokaklara düşer, erkekler de sokaklara düşer. Ne yazık ki, "mimsiz medeniyet" süslü, süflî fantazilerle kadınları, anaları cezb ederek yuvalarından uçurmuş; sokağa dökmüş; beşeri baştan çıkarmış. Dünyayı saran "feminizm" hastalığı, onları hayatın ağır şartları içine itmiş, perişan etmiş, bir keşmekeşe atmış. Sokağın ve teknolojinin çarkları arasında yorulan, solan, tükenen nazik ve nazenin kadın, bitap düştüğü keşmekeşten kurtulmanın hayallerini kuruyor.

Kadının evdeki ana rolünü de şöyle belirliyor: "Kadının-aile hayatında müdir-i dahilî olmak haysiyetiyle kocasının bütün malına, evlâdına ve herşeyine muhafaza memuru olduğundan-en esaslı hasleti sadakattir, emniyettir. Açık saçıklık ise, bu sadakati kırar, kocası nazarında emniyeti kaybeder, ona vicdan azabı çektirir... Fakat kocasının vazifesi, ona hazinedarlık ve sadakat değil, belki himayet ve merhamet ve hürmettir."2