Hz. Süleyman ile meşrutiyet mührü kimde ise

Bir kardeşimiz, "Şeriat, 'Eğer temessül etse, istibdat bir dîv (dev) ve meşru Meşrutiyet bir manevî Süleyman, Şeriat hatem-i Süleyman suretine girerdi. Bu hâsiyet-i tesahhüre mâlik olan, hatem-i Şeriat idi. Taht-ı medeniyette oturan ve efkâr-ı umumiye denilen Süleyman-ı Meşrutiyetin engüştüne lâyık iken ifrit-i istibdat gasp etmişti."1 cümlesinin açılımını sordu.

İstibdat bir dev, meşrutiyetdemokrasi Süleyman'dır. Şeriat da Süleyman'ın mührüdür. Asıl hükmetmesi gereken Süleyman iken, ifrit Süleyman'ın yüzüğünü parmağına takıp tahtına oturmuş! Hadise malûm: Hz. Süleyman (as) devletini Allah'ın emri, yani, adaletle idare ediyordu. Hz. Süleyman'ın (as) yönetimi altında bulunan cinlerden birisi onun sıfatına girer ve hanımından Hz. Süleyman'ın (as) yüzüğü alır. Tahtına oturup hükmetmeye başlar. Ne var ki, yanlış kararlar vererek zulmetmesiyle hakiki Süleyman olmadığı anlaşılır ve tahttan kovulur. Kaçarken de yüzüğü denize atar. Yüzük olmayınca Hz. Süleyman da (as) tahtından olur ve balık tutmaya gider. Tuttuğu bir balığın karnında yüzüğü bulur tekrar tahtına oturur; adaletle hükmetmeye başlar. Bediüzzaman teşbih ile bu hadiseye gönderme yaparak adil yönetimin ancak gerçek meşrutiyetdemokrasi ile mümkün olacağını belirtir. Meşrutiyet isimi altında adaletle hükmedilmezse, haksızlık, zulüm olur; o taht ve o iktidarda ifrit oturup idare ediyor demektir.

İktidarın, seçimle gelmesi ve çoğunluğun desteğini alması onu meşrulaştırmaz. Zira, "seçim ve çoğunluk" demokrasinin şartlardan yalnızca birisidir. Binanın inşası için yalnızca tuğla, çimento veya çakıl yetmez; tümü lazım. Meşrutiyetdemokrasi, "Cumhuriyet ki, adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir. "Meşrûtiyet hâkimiyet-i millettir... O vücud-u nuranînin kuvvete bedel, hayatı haktır, kalbi marifettir, lisanı muhabbettir, aklı kanundur, şahıs değildir."2 Gerçek demokraside hükümranlık şahıs ve zümre değil, millettir. İnsana benzetilen demokrasinin hayatı hakka, haklılıktır. Kalbi, marifet, ilim, bilgi, sanattır. Dili, sevgidir; yoksa kin, nefret, ötekileştirme, kutuplaştırma değil. Aklı kanundur, yani, keyfilik değil.