Evliya dahil herkesi mihenge vurmak zorundayız!

Tahkik; bir şeyin doğru olup olmadığının içyüzünü araştırmak, incelemek veya doğruluğunu, yanlışlığını meydana çıkarmak, künhüne vakıf olup gerçeği etraflıca, derinlemesine araştırmaktır.

Ehl-i tahkik ise, gerçeği araştıran ve delilleriyle bilen âlimlerdir. Ehl-i tahkik ve keşif, maneviyat âlemlerinde iman hakikatlerini gözlemleme yeteneğine sahip olandır. Ehl-i tahkik ve tetkik gerçeği araştıran ve delilleriyle bilenlerdir. Müslümanın, birinci vasfı, ehl-i tahkik olmaktır:

"Bir Nur Talebesine olur olmaz eseri okutturmak ve her sözü dinlettirmek kolay bir şey değildir. Zîra, onun gönlünün mihrak noktasında yazılı olan şu "Dikkat!" kelimesi, en hassas bir kontrol vazifesi görmektedir."1 Müslüman olarak "Tasvir ve tezyin-i müddeâ, zihnimizi işbâ' etmiyor. Burhan isteriz."2 Süslü söz, parlak iddialar bizi doyurmuyor. Aklî, mantıkî, ilmî, tecrübî, tekvinî (mükevvenat, yaratılışla ilgili) delil ve ispat isteriz. Çünkü, "mesleğimiz tahkiktir."

Gerek hizmet içi ve gerekse dışında yer alanlar hakkında "söylenen söz veya iddiayı" tarafgirlik saikıyla hemen kabul etmemek veya reddetmemektir. Önce "delilibelgeyi" istemek ve araştırmak, tahkik etmek, sonra "akıbetesonuca" bakıp karar vermek lazım. Körü körüne hüsn-ü zan çok tehlikeli: "Hiçbir müfsid ben müfsidimiz demez. Daima suret-i haktan görünür... (mihenge vurunuz.) Hakkın hatırı âlidir; hiçbir hatıra fedâ edilmemek gerektir. Fakat şu hüsn-ü zannınızı kabul etmem. Zira bir müfside, bir dessasa hüsn-ü zan edebilirsiniz. Delil ve âkıbete bakınız."3 Buna göre, ağabey, varis, vekil, hatta evliyanın bile faziletlerinin esiri olmayız, mutlaka onları da mihenge vururuz:

"Bir büyük adama ve bir veliye ve bir şeyhe ve bir büyük âlime karşı nasıl hür olacağız Onlar meziyetleri için bize tahakküm etmek haklarıdır. Biz onların faziletlerinin esiriyiz.