Belâ ve musibetlerin hikmetleri

Hikmet veya adalet" gereği bazı musibetlere maruz kalırız.

Bazen sırrını çözerken, bazen müthiş bunalır, isyan ederiz içten içe! Veya kendi başımıza gelenleri güzel yorumlarken başkaları için, "Oh olsun, zaten hak etmişti!" diyebiliyoruz.

Bazen de "Kader adalet eder, fakat hâkim zulmeder!" hakikatince, zulmeden hâkime taraftar olup alkışlarız. Ve durup dururken zulmüne ortak olur, biz de musibeti celbederiz.

Belâ ve musibetlerin sebep ve hikmetlerini öğrenir ve buna göre hareket edersek hem psikolojik olarak rahatlarız, hem sevap kaza-nırız. Şöyle ki:

Belâ ve musibetlerin "Bir kısmı ihtar-ı Rahmanîdir..." (İlâhî bir hatırlatma, bir ikazdır. Yan-lış gidiyor ve yanlış yapıyorsunuz vaz geçin!..)

"Ve bir kısmı keffâretü'z-zünubdur." (Günah-larımıza keffaret olup temizlemeye sebeptir.)

"Ve bir kısmı, gafleti dağıtıp, beşerî olan aczini ve zaafını bildirerek bir nevi huzur vermektir."1

Bir kısmı, "izdiyâd-ı makam", yani, manevî makamları yükseltip sevap kazandırır. Sâbirun, şâkirun makamları gibi.

Bazıları da imtihandır, irademizi güçlendirir; ilmî, teknolojik gelişmelerin itici gücü olur.

Bediüzzaman, şu sırrı, yani gizli hakikati, gizli manayı da açıklar: "Hem de tecrübe ile sabittir ki, ceza bir kusurun neticesidir. Fakat bazen o kusur, işlenmemiş başka kusurun suretinde kendini gösterir, o adam masum iken cezaya müstehak olur. Allah musibet verir, hapse atar, adalet eder. Fakat hâkim ona ceza verir, zulmeder."2