Asr-ı Saadet Müslüman prototipine ne kadar uyuyoruz

Kendimizi test edelim: Hakikî Müslüman emin olunan, güvenilen bir barışseverdir.

Çünkü, huy, mizâç, karakter, ahlâk, kişiliğini Kur'ân ve onun ilk, en geniş ve en ebedî tefsiri Sünnet-i Seniyye şekillendirir. Güzel ahlâkın bütün unsurlarının oluşturduğu Kur'ân'ın hâlis talebesinin temel karakteri mânâ ve meâl olarak şöyle tezahür eder:

"O bir kuldur. Fakat, en büyük yaratılanlara da ibâdete tenezzül etmez. Cenneti bile ibâdetine gaye kabul etmez azîz bir kul. Mütevâzıdır, selîm, halîmdir. Fakat, Yaratanından başkasına; izni haricinde, kendi isteğiyle tezellüle tenezzül etmez. Aciz ve fakirdir. Fakr ve zaafını bilir. Mâlik-i Kerîm'i ve Seyyid'inin nihayetsiz kudretine istinad ettiği için, kavîdir. Hem, yalnız Allah rızası ve fazîlet için çalışır.1 Mü'minin bu kişilik yapısını açarsak:

Müslüman, düşünen, akıl ve zekâ melekelerini geliştiren, müdakkik gözlemci; Allah ve kulinsan haklarına saygı gösteren hürriyetçi; âdil, hakperesttir. Hem kendi, hem de başkalarının hakkını arayan bir adalet abidesidir. Dünyayı zikirhane, kâinatı kitap görür. İmanın özelliği olan doğru, dosdoğru; dürüst ve samimîdir. İslâmiyete bağlı olduğu nisbette gururdan uzak durur.2 Yalanın; küfrün esası, nifakın alâmeti olduğunu bilir; asla tenezzül etmez. İffet, hayâ ve izzet sahibi olan Müslüman, başkalarına avuç açmayı şânına yakıştırmaz. Daima teşekkür eden; nimeti hafife almaz, israftan kaçınan bir muktesittir. Cömert, iyiliksever, diğergamdır ve paylaşmaktan zevk alır. İyilikleri başa kakmaz. Helâl-haramı bilir, gayrın malına göz dikmez. Dünya ve mal sevgisine kalben yer vermez. Fakat, din ve dünya hukuku için hayatını bile fedâ etmekten çekinmeyen cesârete âbidesidir.