Anlamak için önce "müzakere ve mütalâa"yı anlamalı!
Herhangi bir metni, özellikle Risâle-i Nûr'u anlamak için okumak, şerh ve izah yanında "müzakere, mütalâa, münazara ve müdavele-i efkâr" lazım. Okumalar ya ferdi olarak mütalâa veya heyetgrupekip halinde olur. Bu mefhumları kısaca şöyle özetleyebiliriz:
Müzakere: Bir mevzuyla ilgili fikir alışverişinde bulunmak, etüt etmektir. Diğer bir ifadeyle, iki farklı düşüncenin karşılıklı tartışılmasıdır.
Mütalaa: Herhangi bir konu üzerinde ayrıntılı düşünme ile teşekkül eden görüş ve yorum. Düşünme sonucu varılan, düşünmenin ürünü olan görüş, fikir, mülahaza, ide.
Münazara: Bazı kurallara bağlı kalarak tartışılan konuşmalardır.
Müdavele-i efkar: Karşılıklı söyleşerek gerçeğin sırrını ortaya çıkarmaktır.
İlmi, fikri gelişme mütalaa, müzakere, münazara, müdavele ve tartışma ile gerçekleşir. Bunun da şart, tarz, uslup, metot ve formülleri şöyle verir: "Bu çeşit mesâili münakaşa etmenin birinci şartı, insafla, hakkı bulmak niyetiyle, inatsız bir surette, ehil olanların mabeyninde, sû-i telâkkiye sebep olmadan müzakeresi caiz olabilir. O müzakere hak için olduğuna delil şudur ki: "Eğer hak, muarızın elinde zâhir olsa, müteessir olmasın, belki memnun olsun. Çünkü bilmediği şeyi öğrendi. Eğer kendi elinde zâhir olsa, fazla bir şey öğrenmedi; belki gurura düşmek ihtimali var.
"Saniyen: Sebeb-i münakaşa, eğer hadis ise, hadisin merâtibini ve vahy-i zımnînin derecâtını ve tekellümât-ı Nebeviyenin aksâmını bilmek lâzım. Avam içinde müşkülât-ı hadisiyeyi münakaşa etmek, izhar-ı fazl suretinde, avukat gibi kendi sözünü doğru göstermek ve enaniyetini hakka ve insafa tercih etmek suretinde deliller aramak caiz değildir."1
Müzakere, mütalaa, münazara, müdavele gerçeği, hakikati bulmak için yapılır. Yoksa, muhatabını alt etmeye delil aramak, yanlışını kabul ettirmek için değil.