Şiddet: Balık baştan kokar
Meclisteki şiddet görüntüleri, kürsüdeki konuşmacıya saldırı, ardından gelen meydan kavgası son yılın en vahim olayları arasındaydı. Bu hadise, şüphe yok ki, güncel siyasetin ötesine geçiyor, demokrasi ve demokratik siyasetin özüyle, Türkiye'de siyasetin niteliğiyle ilgili sorulara gönderme yapıyor.
Malum, demokrasiyi tanımlayan bir çok kriter vardır.
Halkın iradesini yansıtan bağımsız seçimler, bu kriterlerin olmazsa olmazdır. Ancak seçim, demokrasi için sadece gerekli koşuldur. Ancak asla yeterli bir koşul değildir. Zira demokrasi aynı zamanda toplumsal, kültürel, ekonomik farklılıkların ortak yaşam imkanıdır Nitekim kişinin devletidare, azınlığın çoğunluk karşısındaki hak ve özgürlükleri demokrasinin bir diğer olmazsa olmazıdır.. Bu kriterleri, hukuki teminat sistemleri, bağımsız yargı, denetim, katılım gibi unsurlar takip eder.
Bir ülkenin, bir ülkede siyasetin demokratik niteliğini bu unsurların varlığı ve sayısı belirler.
Demokrasi bu anlamda toplum-siyaset, siyaset devlet, devlet-toplum ilişkilerini belirleyen bir yönetim tarzıdır.
Ancak kabul etmek gerekir ki, bir düzenin işlemesi onun ilkelerinin toplumtopluluk veya fertleri tarafından ne kadar benimsendiği, içselleştirildiğiyle doğru orantılıdır.
Bu anlamda demokrasi bir zihniyet, gelenek, en azından bir siyasi kültür meselesidir.
Demokratik siyasi kültür, ötekinin varlığı, meşruiyeti ve hakkının ön kabulü üzere oturur. Kararların tartışma, diyalog, etkileşim içinde alınmasını veri kabul eden anlayıştan doğar. Doğal olarak demokratik siyaset bir etkileşim halidir, velhasıl bir süreçtir. Uzlaşmazlıkların mutlaklaştırıldığı, ebedi kavgaya tutuştuğu, birbirini üzerine hegemonya kurmaya çalıştığı, kararı en güçlünün, kavgada kazananın aldığı, güçlünün "a priori" doğrusunun mutlaklaştığı, etkileşim süreçlerinin tehdit olarak kabul edidiği otoriter siyasi kültürden çok farklı bir şeydir.
Demokratik siyaseti tanımlayan en önemli husus, bu nedenlerle, şiddet dışılık, hatta şiddet karşıtlığıdır. Şiddet ve siyaset arasında hayati bir karşıtlık, siyaset bilimi öğrencilerinin ilk öğrendiği şeylerden biridir.
Buna karşın otoriterliği her şeyden önce şiddet tanımlar.
Değil mi, fiziki veya simgesel, fiili veya ima-tehdit yoluyla şiddet, bir fikri, bir çıkarı , bir kimliği, bir varoluşu diğerine baskıyla dayatma anlamına gelir. Otoriter zihniyette, şiddet meşru araç kabul edilen, mağdurun hak ettiği bir had bildirme, durumun gerektirdiği susturma eylemi olarak kabul edilir. Bu anlamda şiddet bir "değer" haline gelir. Bu değeri, tarih boyunca, son yüzyılda Mussolini'den günümüze, erkeklik, kahramanlık, beden, üstünlük, bilek gücü, şeref gibi kavramlar taşırlar.