Memlekette siyaset

Siyaset "tartışabilmek" demektir; sorunları konuşarak çözmek, kararları müzakere ederek almak demektir.

Siyaset "iletişim" demektir

Siyaset bir toplumdaki farklı beklenti, öneri ve taleplerin belirli kurallar ve yasalar çerçevesinde karşı karşıya gelmeleri "birbirlerini etkileyerek, birbirlerinden beslenerek, birbirlerini çürüterek", kararlara zemin oluşturması demektir.

Siyaset, farklı kesim ve talepler arasındaki fikir alışverişinin ve ortak payda arayışının tek vasıtası olan "düşünce özgürlüğü" demektir.

Tartışmanın, konuşmanın, düşünce özgürlüğünün bittiği yerde siyaset de biter, anlamını yitirir.

Siyaset bitince küfür başlar, kavga başlar, kaba güç devreye girer.

Küfür ve şiddet sadece ilkelliğin ve edepsizliğin göstergesi değildir.

Farklı olanların düşüncelerini karalayan, reddeden, yok edilmesi gereken düşman ilan eden bir zihniyetin de ifadesidir.

Gönderme hep aynıdır: Siyasi alanın dar alana hapsolunması, dar alanda iç çatışmalarla dar rekabete mahkûm edilmesi ve bir savaş ideolojisine dönüştürülüp tartışmalardan arındırılması

Kendisine demokrasi adı veren rejimlerin en büyük tehlikelerden birisidir bu.

Türlü renklere bürünür

Unutmayalım, "Ne mozayiği ulan, böyle demokratikleşmenin yedi sülalesini..." diyen zihniyet aramızda, hatta içimizde yaşıyor...

"Kurşun atan da kurşun sıkan da bizimdir..." diyen zihniyet de öyle

Dink'e sıkılan kurşunlara tebessümle bakanlar hâlâ buradalar

Nitekim Türkiye''de derin gündem pek değişmez; hemen her zaman "siyaset ve şiddet ikilisi" üzerine oturur. Bu "derin gündem", gündeme ilişkin yorumları da kuşatır. "Olana ilişkin" kanaatler, gözlemler, yorumlar "olan"ın ardındaki kıvrımları sergilemekle yetinmez bu ülkede; "olanı" yeniden şekillendirir; hatta pekiştirir.

Sokaktan siyasete, siyasi tartışmalardan haberciliğe fiili ya da sembolik şiddet her yerde kol geziyor...

Şiddet "garip bir siyaset" adına yapılıyor; milli mesele, devlet işi, milli çıkarlar gibi faydacı, ideolojik söylemlerle ve ödüllendirici ya da cezalandırıcı yaptırımlarla meşrulaştırılmaya çalışılıyor.

Şiddet ve şerirlikle bezenmiş bu gündeme ilişkin yorumlar da işte tam bu noktada zihnimi bulandırıyor.

Bir gün gazetelerin hepsini birden alın ve okuyun; şunu görürsünüz: Her gazetenin, her kalemin doğruları diğerlerinden farklı, Türkiye''nin doğruları ise tümününkinden daha farklıdır. "Haberi silaha çeviren", "yorumu nokta atışı haline getiren", ama özünde "ağır bir çatışma ve kavgayı"yı ifade eden bu "yamalı medyatik bohça" bir bütün olarak ele alınınca tablo iyice ağırlaşır: