Bir süre önce bir grup genç mezun teğmenin "Mustafa Kemal'in askerleriyiz!" sloganıyla, kendi aralarında kılıçlar havada ettikleri yemin siyasi tansiyonu yükseltti.
Laik, demokratik cumhuriyet vurgulu alternatif bir yemin metnini okumaları, en önemlisi alternatif bir yemin ritüeli yapmaları, asker-siyaset ilişkisi bakımından doğal olarak kah tepki çekti, kah destek buldu, velhasıl bir tartışma yarattı.
Bu son derece doğal.
Dün pek yakın. Türkiye bir yönüyle askeri bir cumhuriyet olarak kuruldu. Askere siyasi düzenin ideolojik bekçilik görevi, bunu yapabilmesi için yasal mevzuat üzerinden her konuda mutlak bir özerlik verildi. Denetimin yetmeyeceği zamanlar için askeri müdahale kapısını dahi aralık tutuldu. Ordu gerek gördüğünde darbeler yaptı. Sonra yasaları ve anayasayı, ideolojik bekçilik görevinin mekanizmalarını kuvvetlendirerek elden geçirdi. Ortalama subay yıllar yılı, bu bilinç ve görevle eğitildi. Sivil siyasete güvensizlikle yetiştirildi.
Asker-siyaset ilişkisinin bu yapısı, "güç ve silah" faktörünü hemen her zaman ülkede siyasi faaliyetin önemli unsurlarından birisi kılmıştır. Siyasi kararlarda, siyasi dengelerde, siyasetin akışında bu faktör her zaman masada ve akıllarda olmuştur.
Ordu bakımından, silah-resmi ideoloji ilişkisi egemen ilişki olmakla birlikte, ülke "silah-güç-iktidar" ilişkilerine de tanık olmuş, bu bakımından ordu içi bölünmeler, gruplaşmalar yaşanmıştır. Talat Aydemir'in Şubat ve Mayıs 1962 darbe girişimleri, 1971 9 Mart cuntası, en nihayet Temmuz 2016 Gülenci darbe girişimi bunlar arasında yer alır.
Bu esas değişti mi
Bugün teğmenler meselesinin akla getirdiği asli soru budur.
Geleneksel asker-siyaset ilişkisi yapısının şu veya bu yasal hamleyle, şu veya bu kadrolaşmayla, şu ya da bu ittifakla ortadan kısa sürede kalkmasını beklemek gerçekçi değildir.
Teğmenlerin alternatif yemin töreninin, düşündürdüğü en yakın somut örnek dönemi, 2003-2004 yılında Annan Planı hazırlıkları, AB reformları karşısında askerin huzursuzlanmasıyla başlayan 2007 Nisan muhtırasına kadar giden günleridir. O günlerin 23 Mayıs 2003 tarihinde, Cumhuriyet Gazetesi'nin attığı 'Genç Subaylar Rahatsız' manşeti startını vermişti.
Bugüne gelelim
2016 askeri darbe girişimini takiben malum iki önemli süreç yaşandı.
35 bine yakın rütbeli asker kitlesinin yarısından fazlası Fethullahçı bağlantı nedeniyle tasfiye edildi. Silahlı Kuvvetlere ideolojik denetim görevi ve özerklik veren tüm yasa maddeleri değiştirildi. Ordu savunma bakanlığı üzerinden terfi, tayin gibi konular başka olmak üzere her bakımdan siyasi iktidara bağlandı.
Basın, aydınlar, uzmanlar bu değişimi bir milat olarak kabul etti.
Bu, bence bir yanılsamaydı.
5 Ağustos 2020'de Perspektif sitesinde bir değerlendirmemde şunları yazmıştım:
"Yapılan düzenlemelerin ordu-siyaset ilişkileri bakımından sivilleşmiş bir dokuyu ve ideal yapıyı ürettiği kanısı, gerek kamuoyu, gerek siyasi partiler, gerek basın nezdinde genel bir kabule dönüştü. Darbe girişimi sonrası önlemler ve tasfiyeler ordu-siyaset ilişkilerinin 'sıfırlandığı bir anı, bir miladı oluşturmaktadır' fikri hızla yayıldı. Bu iklimde zaman geçtikçe, ordu-siyaset ilişkileri kritik bir tema olmaktan iyice çıktı. Basın, üniversiteler, sivil örgütler darbe girişiminin asker boyutuyla, yeni düzenlemelerin niteliğiyle, yeni alımların orduyu nasıl yapılandığı konusuyla hiç ilgilenmediler"