Ülke olarak sil baştan bir hava verip yaptığımız eylemin önemini abartmayı seviyoruz.
Bununla da yetinmeyip sil baştan diyerek eski yapılanların yanlış olduğuna eminlik havası katıp yapacağımız işin, getireceğimiz yeniliğin daha doğru olduğuna da eminlik havası katıyoruz.
Yanlış olanın bizim hayatımızdan ne götürdüğünü ve buna sebep olan sorumluların kimler olduğu üzerinde de durmayı perdeliyor sil baştan iddiası. Sil baştan bize bu tartışmalarla zaman kaybetmemize gerek yok, diyor. Boş verelim sorumluları. Doğruyu bulmuşken hemen kolları sıvayıp işe girişelim, aceleciliğiyle yanlış yapanların yanına kar bırakıyor hatalarını.
Türkiye geri kalmışlığın faturasını genelde yanlış insanlara, kanılara, adreslere, bakış tarzlarına, iş alanlarına, kesimlere vb birimlere kesip Batı'yı, modern hayatı, sanayiyi, makineleşmeyi, gran tuvalet giyinmeyi, ve bu hayat tarzını destekleyen kelime-kavramları yüceltti. Olmazsa olmazımız haline getirip dayattı. Yetmedi onlara kutsallık atfedip mektep ve sıralarda modern hayatı taklit etmeyi papağan gibi kendi çocuklarına öğretmeden tekrarlattırdı, taklit ettirdi.
Evet, dünya evrenin yaradılışından beri kendi ekseni ve güneşin ekseni etrafında dönüyor. Bunu biliyor ve bilmemizin buna bir müdahelesi olmuyor. Bize düşen bu döngüye bağlı olarak dünyada daha müreffeh bir hayat kendi insanımız için nasıl sağlayabiliriz
Bunun için büyük iddiayı içinde barındıran sil baştan ile yapılan devrimlerin keskinliğinde "durup ince şeyler düşünülmesine" mani olan modern devrimler sadece ülkemize değil dünya insanlarına da büyük acılar yaşatmış.
Çinli yazar Yan Lıanke "Babamın Kuşağı Ve Ben" eserinde "Devrim ideolojileri için çalışmak sadece bir öküz veya at gibi olmaktan ibarettir." Sanayi devrimi sonrası dünyanın farklı ülkelerinde yapılan devrimlere baktığımızda insanların daha iyi bir hayat için sokağa dökülüp başardıkları devrim, sonra dönüp kendilerini yemeye dönüştü.
Sanayi devrimini Batı ile aynı zamanda yaşamamış ve Batı'nın gerisinde kalan ülkelerde Batı menşeli yaşam tarzını, kavramları bize yüceltti. Bizim onu taklit etmemize itti. Yüceltilmesinin temelinde geri kalmışlıktan kurtulmanın reçetesini salt Batılılaşma olarak görülmesi.
Fransız yazar Antoine de Saint-Exupery hepimizin bildiği "Küçük Prens" adlı eserinde "Avrupalı gibi giyinmeyi emrederek, aksine davrananlara ölüm cezası verileceğini duyuran" diktatörlerin olduğunu söylüyor.
Elbette 13. yüzyılla başlayan nehrin suları Doğu'dan Batı'ya doğru akmaya başladığını ve Batı'nın da 18. Yüzyıldan sonra medeniyet bayrağının iktisat dalgalanmasını devralıp dalgalandırdığını inkar edemeyiz. Bu dalgalanma iktisat ile kalmayıp bilimden felsefeye birçok alana sirayet etti. Tanzimat ile farkına varılan duruma dahil olma halimiz kaç asırdır sürüyor. Ne zamana kadar sürecek bunu yaşayıp göreceğiz.
Ancak bilginin çok hızlı yayıldığı günümüzde sil baştan iddiasıyla insanlarına tuzak kurmak da artık kör göze parmak sokma ile eşit hatadadır.