Pasifik'ten Kanada'ya yükselen duman
Bir haftadır Amerika'nın Washington eyaletinde Seattle şehrindeyim. Yerlilerin bölgesi olan Seattle'ın doğası yerlilerin dönemi kadar olmasa da halen temiz. Seattle, karlı dağlarla çevrili, Pasifik Okyanusu'na kıyısı olan, geniş tarım arazileri çevrili, ormanlık alanların temiz hava pompaladığı sanayiden ve kirli havadan arınmış bir coğrafya. Akşamları serin, gündüz ılık. Yürümek, derin nefes almak, durup göğe bakmak, tabiata dokunmak için ideal bir yer.
Çarşamba günü ev sahibimiz bizi cennetten bir köşe diyeceğimiz Deception Pass State Park'a götürdü.
Pasifik Okyanusu'nun kıyısına kurulduk. Tepemizde Amerika'nın 4 Temmuz Kurtuluş Günü için hazırlık yapan savaş uçakları. Ortadoğu'yu bombalayan uçaklar. İran'ı bombalayıp Beyaz Saray tepesinde havalanan uçaklar. Ejderha gürültüsüyle göğü yarıp yarıp tabiatın, dünyanın, Amerika'nın kalbine bir hançer gibi saplanan uçaklar. Yere inip inip havalandılar. Birkaç saat sonra gökten çekildiler. Koy ve insanlar selamete kavuştu.
Pasifik'in kıyısında bulunan Deception Pass State Park'ın karşısında Kanada.
Kanada'ya buradan bakınca dorukları karlı sıra sıra dağlar. Sıradağların doruklarında dağları küçülten devasa bulutlar. Dağla gök arasına kulaç açmış. Dağları gökle birleştirmiş gibi kıpırtısız duruyor.
Pasifik'in çoşkun dalgaları. Dağın kopma gümbürtüsünü andırıyor. Her dalga gümbür gümbür kıyıya vuruyor. Yeşil köpüklü dalgalar halkalanıyor. Halka halka vurup çekiliyor. Kıyıda yeşil deniz tadı, okyanus aroması. Dalgalar gelgitin etkisiyle öğleden sonra daha içerilere sokuluyor. Dalgaların kıyıya bıraktığı kocaman kütükler. Onları, Pasifik'in her kıyısında görmek mümkün.
Okyanus esintisi buradaki deve dikenlerini pamuğa dönüştürmüş. Alıp avuçlasan diken batmaktan haya duyacak yumuşaklıkta. Dikenlerimden arınmış okyanusun valsine eşlik emekten başka bir halim yok diyecek uysallıkta. Tepesi siyah deniz kuşlarını ağırlamayı da ihmal etmiyor dikenler.
Arkamızda yağmur ormanları. Ormandaki çamlar elif misali uzamış. Birkaç göz görümlüğünden epeyce uzun. Göğe yükselişlerinde ihtişam var. Gökyüzü de bulutların ağaçların arasında mavi bir yama, karış karış işmar.
Temmuzun içinde kış. Kışın içinde yaz. Yaz ve kış burada iç içe. Esintiye bağlı kah üşüyoruz kah ısınıyoruz. İkindi sonrası güneşi kovaladık. Çaya rağmen güneşsiz durulmuyor.
Bulunduğumuz topraklar yerlilerin dolayısıyla tütünün de anavatanı. Tütünün dünyaya yayılışı 16. yüzyılda bu topraklarda başlamış. Yerlilerin topraklarından. Dünya yerlilerden (kızılderililer) be çok şey öğrenmiş: tütün, patates, domates, mısır
Pasifik'in kıyıya bıraktığı bir kütüğe oturdum. Kızılderililere teşekkür ile çıkardım puroyu. Rüzgardan yakamadığım puroyu avuçlarıma alıp ateşe tuttum tütünü. Kızılderililere özenip iki parmağımın arasında içime çekiyorum.
Şair Ülkü Tamer'in "Bruegel" şiirindeki mısradan uyarlayarak: İçime çektiğim duman değil sanki gökyüzü, okyanus, çam ağaçları, iyot kokusu.
Nefes alıp vermenin şifa olduğu bu havada sigaranın dumanını Kanada dağlarına üflüyorum. Yerlilerin zaman zaman Beyaz Adam'dan kaçıp sığındığı dağlara.