Dergah

Dergah kelimesi bize neyi çağrıştırır, dergah deyince zihnimizde oluşan hayat atmosferi nedir Ya da bir kelime sadece dilden mi ibarettir Kelime, ete kemiğe bürünen hayat pınarı nereden geliyor

Siyasi düşünce yapımıza bağlı zihnimizde hemen bir şablon oluşuyor. Oluşan şablonlara bağlı 'dergah' kelimesini ya ak sevabına veya kara günahına alıyoruz.

Yurt dışından Türkiye'ye baktığımda gencinden yaşlısına; siyasi gündemin Türkiye insanını bir ur gibi sarıp sarmalayıp zehirlediğini ve sağlıklı düşünmememizi engellediğini, bizi basmakalıp ifadelerle bir tarafın adamı olmaya hapsettiğini, her seferinde daha belirgin görüyorum.

Siyasi kavgalardan ve dar kalıplı düşüncelerden arınmış bir zihinle kültür tarihimizi sağlıklı okuyamıyoruz.

Dergah kelimesine kültür tarihimiz açısından Yunus Emre diliyle bakalım. "Hakk'ın dergahına yüz tutmuşum ben" diyen Yunus diliyle dergah, insanın huzur bulduğu manevi mekan, kaynak. Yunus'un hayatına ve şiirlerine baktığımızda dergah; arınmanın, doğru yola sevk etmenin evidir. Eğri gidenin doğrulduğu terbiye hanesidir.

Divan şiirimizin kutbu Şeyh Galip, Galata Mevlevihanesi'nde yetişir. Dergah'ın Mevlevi şeyhliğine yükselir. Dergah'ın hayat atmosferinden aldığı feyizle dünya şiirine mistik nefesiyle aşk aşılar. Eserleri Türkiye sınırlarından taşıp dünya şairlerinin başucu şiirleri haline gelir.

TDK, 'Dergah'ı kültür tarihimiz açısından tarikat ehlinin barınıp ibadet ettiği ve mensubu olduğu tarikatın ritüellerine bağlı ayin yaptığı yer olarak tanımlar.

Dergahların siyasi tarihimiz açısından da görevi vardır. Büyük tarihçi Aşıkpaşazade, Anadolu'nun İslam Türk yurdu olmasını sağlayan dört zümre vardır, der. Bunlar; Gaziler (ordular), Ahiler (esnaf ve sanatkarlar), Dergahlar (derviş-alp erenler) ve Türk kadınlarıdır.

Dergahların Milli Mücadeledeki tardire şayan bir görevini de anımsatalım. İkinci mahmut döneminde kurulan Özbekler Tekkesi, İstanbul'un işgal yıllarında Milli Mücadele'nin en tanınmış kişilerini barındırıp gizlice Ankara'ya gönderir. Bununla da yetinmez. Dönemin Harbiye Nazırı Fevzi Çakmak'la İstanbul'dan Milli Mücadele'ye oluk oluk silah sevkiyatını gizlilik içinde yapar.

Selçuklular ile başlayan Osmanlı ile devam eden ve Basra'dan Macaristan'a kadar yayılan dergahlar Anadolu topraklarında ulus devlet inşa etme kahramanlığı içindeki Cumhuriyeti banileri tarafından 1925'te devrim kanunlarıyla kapatıldı. Dergahların kapılarına kilit vuruldu.

Aynı dönemde Romanovların iktidarına son veren Bolşevikler de kurdukları Sovyet Rusya devletiyle devrim adına halkına devrim kamplarında yaşatmadıkları acılar bırakmadılar.

Cumhuriyetçilerin ve Bolşeviklerin devrim adına kültürel tarihlerine verdikleri tahribat yıllardır yazılıp çiziliyor. İki kültür tarihinin duayeni Merhum Alev Alatlı'nın eserleri bu konuda önemli kaynaklardır.

Ancak geriye dönüp baktığımızda devrime soyunup kültür tarihi adına naralar atan Bolşeviklerin baskıcı döneminde Dostoyevski ve Tolstoy muadili deha yazarlar yetişmedi.

Dergahların kapanmasıyla yetinmeyen devrim kanunlarının oluşturduğu sığ ortamda bir Yahya Kemal, Ahmet Haşim derinliğinde şair ve yazar yetişmedi. İki devrim de hep kendisine övgüler dizilip kendisinin yüceltmesini kültür ve sanatın önceliği haline getirdi.

Ketebe Yayınlarından çıkan Nezih Uzel'in "Bir Cumhuriyet Mevlevisi" eserini okuyunca dergahların siyasi ve kültür tarihimizdeki yeri zihnimde canlandı.

Türkiye'nin Batı'ya açılan kapısı olarak görülen Galatasaray Lisesinde Batı kültürüyle yetişen Nezih Uzel, dergahlar 1925'te kapandıktan sonra ilk ayini 1953'te veren Konya Mevlevi samilerine katılır.


Warning: mysqli_close() expects exactly 1 parameter, 0 given in /home/koseyazarioku.com/public_html/themes/templates/footer_yazi.php on line 19