Hocam 1985'te Paris'e giderken amacım İslam düşüncesinin İslam medeniyetinin dünyayı nasıl etkilediğini dünya medeniyetine katkılarının neler olduğunu dünyaya tanıtmaktı diyorsunuz ve bunun sonucunda da dünyada 400 milyona yakın insanın izlediği Batı'ya Akan Nehir belgeselini hazırladınız. 2025'te aynı yaşta olsanız aynı imkanları size sunsalar "Medeniyet"araştırmaları için hangi ülkeye veya şehre gitmek isterdiniz
Şu an Paris öldü. Avrupa şu an ölü. Bugün İstanbul'da olmak lazım. Medeniyet adına İstanbul mesaj verecek en iyi yer. İslam ve tüm insanlık adına mesaj verilecek en iyi şehir İstanbul. İstanbul, medeniyet adına araştırma yapılacak zengin kütüphane ve araştırma kaynaklarına sahip. Türkiye bugün dünyaya mesaj verecek durumda. Türkiye'den her yere ulaşmak mümkün. İstanbul, geniş imkanlara sahip bir şehir. İstanbul, bu imkanı maalesef şu an kullanmıyor. Dünya şartları içerisinde Türkiye'nin üstleneceği çok misyon var. Dinamik bir yapı var. Avrupa ölü durumda. Baksanıza Avrupa medeniyetine katkısı olan ülkeler İsrail'e karşı hiç sesi çıkarmadı. Medeniyet açısından bakınca da bu kadar insanın öldürülmesine insan hiç mi ses çıkarmaz
Hocam günümüzde genelde İslam dünyasının özelde Türkiye'nin Batı'ya aşağıdan bakan bir yanı var. Batı'yı bilim alanında sorgusuz sualsiz yücelten bir yanımız var. Özellikle felsefe ve felsefeden neşet eden beşeri bilimlerin merkezinin Batı olduğunu ve Batı örnek alınmadığı sürece bizde işlerin yolunda gidemeyeceği algısı hakim. Okullarda resmi eğitim bu algıyı pekiştiriliyor. Bu konuda ne demek istersiniz
Felsefe, İslam dünyasına 8. asırda Halife Memun zamanında tercümeler yoluyla girdi. Bu tercümeler zayıftı. Ancak Kindî, Beytü'l-Hikme'de bir heyet kurdu. Aristo Eflatun ve eski Yunan felsefesine dair eserleri yeniden tercüme edip elden geçirerek bu eserlere hakim oldu. Roma, Bizans ve Hristiyanlık dünyasında bunlar putperestliğin eseri diye bu eserlerin yasaklandığı dönemde islam dünyasında bu tercümeler oluyor. Halife Memun, o kitapları tercüme etmeseydi Eflatun, Aristo ve Yunan felsefe kitapları bilinip bugünlere gelmeyecekti.
300 yıl Avrupa akademik hayatı düzenleyen Avrupalı İbni Rüştçüler oldu. 17. yüzyıla kadar İslam'dan aldığı eserlerle Avrupa eski Yunan'ı keşfetti. Alman Filozof Immanuel Kant ile beraber Avrupa'de Aydınlanma ortaya çıktı. Aydınlanma ve modern hayat kiliseye tepki olarak ortaya çıktı. Aydınlanma, Avrupa'da dinin yerine bir şey ikame etmek istiyor. Bunu felsefe olarak koymak istiyor. Felsefe yeterli olmayınca onun yerine "medeniyeti" "bilim"i koymak istiyor. Avrupa, dinin yerine kaim olması için bilim ve bilimselliği ikame ediyor.
Bize gelince. Tanzimat Dönemi'nde Reşit Paşa, Avrupalı olmak adına "medeniyet" kavramını "sivilizasyon"u kabul ediyor. Reşit Paşa'nın şak şakçısı olan Şinasi, Reşit Paşa'ya "Medeniyet Peygamberi" diyor. Pozitivizmin Avrupa'da zirvede olduğu dönemde Osmanlı gençleri Avrupa'ya Osmanlı'nın ihmal edip terk ettiği felsefe okumaya gidiyor. Cumhuriyetle devam ediyor. Cumhuriyet'in ilk dönemlerinde Türk poziviztleri, Macit Gökberk bunların başında geliyor. Gökberk, İstanbul Üniversitesi felsefe bölümünün kurucusu ve başkanıydı. Batı'da lise el kitaplarında okutulan Batı'nın tekrarı niteliğinde sığ bilgileri anlatan bu zevat felsefe yapmayı din karşıtı olmayı gerektirir, yaklaşımı içindeydiler. İslam'da felsefe olmaz saplantısıyla yanlış yola saptılar. Gökberk, "Felsefe Tarihi" kitabında 500 yıllık "İslam Felsefesi"ne yer vermeyecek kadar ilkel ve inkarcı düşünüyor.
Bunlar da Batı gibi dinin yerine felsefeyi ikame etmeye çalışıyorlar.
Günümüzde dini eleştirmek, din üzerinden muhafazakar iktidarı eleştirmek prim yapıyor. Siyasetten, iktidardan beklediğini bulamayan insanlar din ve iktidar karşıtlığı üzerinden prim toplamaya çalışıyor. İslam dünyasındaki çalışmalar olmasaydı belirttiğim gibi bizler Aristo, Eflatun ve Yunan felsefesine malik olamazdık.
Hocam günümüzde bazen akademisyenlerin de çıkıp yüksek perdeden konuştuğu "Ben felsefeye inanıyorum dine değil, felsefenin olduğu yerde dine ihtiyaç yoktur." çıkışları var. Sizler üniversitede otuz yıl felsefe ilmiyle hem hal olan ve on iki bin yıllık medeniyet tarihini Doğu'suyla Batı'sıyla ince eleyip sık dokuyarak dünyaya anlatan biri olarak bu çatışmaları nasıl açıklarsınız bu konuda ne demek istersiniz
Türkiye'de insanlar felsefeyi üstün bir merkeze yerleştirmek istiyor. Felsefe o kadar üstün ki orası erişilmez bir makam anlayışı hakim. Bu anlayış Cumhuriyet'le başladı.
Felsefe asla dinin yerini tutamaz. Felsefe aklın ürünü bir çabadır. Aklı kullandığımızda bize felsefe ışık tutar. Din ise aklın veremediğini aklın ulaşamadığı noktalara bize ulaştırır. Din olmadan felsefenin tutarlılığı olamaz bunu İbni Rüşt 1000 yıl önce Şeriat ile Hikmet arasındaki bağlantıyı akıl ile vahyin buluşup birleşmesinde öngörür. Bilime dayanmayan din ile din ile bütünleşmeyen bilimde kör ve topaldır. "İzm"ler "pozitivizm"dünyamıza açılım getirmedi. Dünyada bilimin değeri var fakat bilim her şeyin ölçüsü değil. Din olmadan hayatın anlamı ve huzur olmaz. İkisi birleşince insanlık mutluluğa ulaşır.
Gelecekte hakim düşünce İslam düşüncesinin yüzyılı olacak. Gelecek, İslam düşüncesinin ön gördüğü fikirlerin yüzyılı olacak.
Ancak Müslümanların değil. Müslümanların İslam düşüncesini yeniden keşfetmeleri lazım.
24 yıllık AK Parti iktidarına
ülkeyi yoksullaştırdıkları, insanları ötekileştirdikleri, insanlar arasına bendensin ya da benden değilsin ikiliği soktukları, dini siyasete alet ettikleri vb birçok eleştiri var. Sizler 24 yıllık Ak Parti iktidarını eksi ve artılarıyla nasıl görüyor ve değerlendiriyorsunuz
Görüşlerimi altı yıl önce yazılı olarak da Sayın Cumhurbaşkanı'na sundum. AK Parti sessiz bir devrim yaptı. Son yüzyılın pek çok şeyini değiştirdi. Büyük bir kavgaya sebep olmadan karşı tarafı rahatsız etmeden yaptı. Türkiye'nin tarihinde olması gerekirdi. Türkiye kendi tarihiyle yeniden barıştı. Sanayi ve teknoloji alanında da bir devrim yarattı. Türkiye bir dünya devleti haline geldi. Ben 1985'te Fransa'ya gittiğimde kimse bizi tanımıyordu. Şimdi herkes Türkiye'yi tanıyor, biliyor. Türkiye'nin dünya arenasındaki yeri yadsınamaz. Ülkemiz, dünyanın sorunlarını çözecek siyasi güce ve söyleme kavuştu.
Ak Parti üç alanda başarısız oldu. Sınıfta kaldı. Kültür bunların başında gelir. Bizim kendi kültürümüzü ön planda tutamadı. Kendi kültürümüzü neşvünema etme konusunda da yetersiz kaldı.
Eğitimde çok güzel binalar yapıldı, fakülteler açıldı. Ancak içi yeterince doldurulmadı.Eğirim kurumları nitelikli kadro ve içerikten yoksunlar. Günümüz eğitimi çağdaş değil. Günün şartlarına uygun değil. Sürekli değişen bir dünyada öğretmenler bugünün dünyasına uyum sağlayan bir sisteme adapte değiller. Her eğitim bakanıyla eğitim sistemimiz değişiyor, değiştiriliyor. Devletin bir eğitim sistemi yok. Eğitime yön veren şuralar yok.
Ekonomide büyük sıkıntılar var. Bunların bir kısmı AK Parti'nin başarızlığından bir kısmı küresel bir kısmı da doğal afetlerden dolayı.
Ak Parti, başarılı medya kuruluşları oluşturamadı. Yaptıklarını; gençlerin sesinden anlayan, gençlere yönelik bir dil geliştiren ve gençlere aktaran bir söylem oluşturamadı. Toplumun zihni bulandırılıyor. Toplumun zihnini bulandırmaktan arındıracak aydınları yetiştiremedi. Cemaat liderlerleri yetersiz. Siyaset çok ön plana çıkıyor. Siyaset her şeyi çözemez. Toplumsal değerleri aktif hale getirip sorunları çözebilecek sivil toplum örgütleri ya yok denecek kadar az ya da sivil toplum örgütleri bir gücün emrine girerek varlık sürdürmeye çalışıyorlar. Sorunlara fikir, çözüm üretemiyorlar. AK PARTİ kendi devrimini devam ettirecek yeterli kadrolar da yetiştiremedi.
Burada Avrupa'ya bakmamız lazım. Avrupa bir sistem ülkesi. Bizde bir sistemizlik var. 17. yüzyıldan beri sistemsizlik temel esasımız olduğu için başarılı olamıyoruz. Bir medeniyet bilinciyle sistemi kurabiliriz. AK Parti bu sistemi de kuramadı.
Hocam günümüzde üniversitelerin misyonunu tamamladığını, üniversitelerin özel şirketlerin, küresel sermayenin, siyasi ideolojilerin, yapay zekanın boyunduruğu altına girdiğini ve eski misyonunu yerine getirmediğine dair bir söylem dalgası var. Üniversitede 30 yıl dirsek çürüten emek veren biri olarak bu konuya yaklaşımınız nedir
Üniversitelerde ilmi kriterleri kullanan değerli insanlar var. Bunun tersi insanlar da var. Dünyanın sığındığı yine üniversitelerdir. Eğer onlar olmazsa dünya yapay zekanın emrine girer. Avrupa, Amerika üniversiteleri için siyaset ve sermayenin emrinde dersek haksızlık etmiş oluruz. İniş çıkışlara göre hüküm vermek doğru değildir. İnsanlar bir süre sonra aklı selime yeniden dönecekler. New York belediye seçimini de öyle görüyorum. Bu dalga gittikçe yayılır. Bilim adamı ümidini kesmeyen insandır.

20