Türk Anayasa tarihindeki önemli gelişmeler ve kırılma noktaları 200 yılı aşan Anayasa tarihimiz

6 siyasi partinin oluşturduğu masa, Türk demokrasi tarihimizde çok önemli bir gelişmedir. 6'lı masayı oluşturan siyasi parti liderleri geçen hafta, 84 maddeden oluşan anayasa değişikliği tasarısını açıkladı. 6'lı masa, aslında tek adama üstün yetkiler veren modelle somut bir siyasal hareketi gerçekleştirdi. Demokrasi, temelde bir uzlaşma hareketidir. Bu anayasa tasarısı, Türk anayasa gelişmeleri tarihimizde ilk kez 6 siyasal partinin uzlaşısı sonunda ortaya çıkmış oluyor. Bu haftaki yazımızda 225 yıllık bir geçmişe sahip olan Türk Anayasa tarihinin kısa bir analizi yapılacaktır. Anayasa, batı demokrasilerinin yarattığı bir hukuk normudur, devletin şeklini, yönetim modelini ortaya koyan temel kanundur; aynı zamanda vatandaşın hak ve özgürlük haklarını belirler, devlet düzeninin işleyişini gösteren üstün hukuk kurallarını içerir. OSMANLI DEVLETİ Anayasal gelişme açısından Osmanlı İmparatorluğu'nda beş önemli hareket vardır. Bunlar tarih sırasına göre: 1808 yılında Senedi İttifak, 1839 yılında Tanzimat ve 1856 yılında Islahat Fermanı'dır. İlk anayasa 1876 tarihli Kanunu Esasi'dir. 1909'da II. Meşrutiyet'te, Kanuni Esasi'de değişiklikler yapılmıştır. Bu önemli belgelerin temel ilkelerine kısaca bakalım. Osmanlı-Türk anayasası gelişim tarihi açısından ilk önemli belge 1808 tarihli "Senedi İttifak"tır. Senedi İttifak'tan 31 yıl sonra Mustafa Reşit Paşa, Gülhane Parkı'nda padişahın bir "iradei seniyesi" olan Gülhane Hattı Hümayunu'nu (GHH) okudu. Bu belgeye Tanzimat Fermanı adı verilir. Tanzimat Fermanı (GHH), kişi hak ve özgürlüklerine gönderme yapan tek taraflı bir padişahlık bildirisidir. 1856 ISLAHAT FERMANI 1839'da tanımlanan haklar, Batı dünyasında yetersiz bulunuyordu. Rusya giderek güçleniyordu. Avrupa devletleri, Osmanlı İmparatorluğu'nun toprak bütünlüğünü Rusya'nın müdahalelerine karşı korumak ve Osmanlı'yı Avrupa devletler ailesine kabul edilmenin şartı olarak yeni istekler ileriye sürdüler. Islahat Fermanı'nın esası, Osmanlı topraklarında yaşayan ancak Müslüman olmayan uyruklara, Müslümanlarla eşit haklar sağlayan bir padişah fermanıdır. Islahat Fermanı hukukun bir padişah bildirisidir, vatandaşların temel hak ve özgürlüklerinin tanınmasında önemli bir adımdır. Niyazi Berkes, 1856 Islahat Fermanı'nı genel olarak Osmanlı Devleti'nde yaşayan Hıristiyan toplulukların "anayasal gelişmelerinin başlangıcı" olarak kabul etmiştir. Bu belge, onların ulusal bağımsızlıklarının bir bildirisi sayılırdı. (N.Berkes, Türkiye'de Çağdaşlaşma, s. 92) Bu padişah bildirisiyle Meclisi Ahkamı Adliye'ye, yasa ve tüzükleri hazırlamak, idari önlemleri görüşmek, hükümete görüş vermek görevi verildi. "Şûra-yı Devlet", Danıştay'ın ilk basamağıydı. Tanzimat ve Islahat fermanları, din ve millet kökenleri ne olursa olsun, imparatorlukta yaşayan millet topluluklarından bir "Osmanlı Milleti" çıkarmaya çalışıyordu. Ancak birbiriyle çatışan ayrılıkçı ideolojiler taşıyan bu yapıyı düzeltmek çok zordu. BİRİNCİ MEŞRUTİYET, İLK ANAYASA VE İLK MECLİS (1876) Islahat Fermanı'ndan 20 yıl sonra Osmanlı Devleti'nde ilk kez yazılı bir anayasa ve ilk kez seçimle gelen bir meclis kurulmuştur. Gelişme şöyledir: Özellikle 1860'lardan sonra canlanan basın-yayın yaşamı Şinasi, Namık Kemal, Ali Suavi, Ziya Paşa gibi aydınların ortaya çıkışı toplumsal gelişmeleri tetikliyordu. 1865'te kurulan Genç Osmanlı hareketi uzun yıllar valilik yapan sonra da Şura-yı Devlet başkanlığına getirilen Mithat Paşa'nın liderliğinde birleştiler. Toplumsal etkiler sonunda, 23 Aralık 1876'da padişah tarafından Kanuni Esasi kabul edildi. Kanuni Esasi, Osmanlı'nın ilk anayasasıdır. Bu anayasaya göre hukuka bağlı devlet düşüncesi ilk kez bir anayasal metinle ortaya çıkmıştı. Devletin dini İslamdır. Padişah aynı zamanda halifedir. Şeyhülislam hükümet içinde yer almaktadır ve yasalar din buyruklarına aykırı olamaz. Padişah yürütmenin başıdır. Sadrazam ve diğer bakanları kendisi seçer. Yasama, Meclisi Ayan ve Mebusan Meclisi olarak iki kanatlıdır. Ayan üyelerini padişah seçer, Mebusan Meclisi üyeleri halk tarafından seçilir. Model bir meşrutiyet rejimidir. ABDÜLHAMİT VE MİTHAT PAŞA Padişah Abdülhamit, anayasaya göre yapılan seçimlerle oluşan "Meclisi Mebusan"ın toplanmasından önce, 1876 Anayasası'nı yaratan Mithat Paşa'yı sürgüne gönderdi. (5 Şubat 1877) Meclis açıldı ancak 56 toplantı yaptıktan sonra 28 Haziran 1877'de kapatıldı. İkinci kez yapılan seçimlerde toplanan meclis de 29 toplantı yaptıktan sonra 14 Şubat 1878'de Abdülhamit tarafından kapatıldı. Abdülhamit adım adım "mutlakiyetçi" yönetimini kurdu ve meclis 1908 yılına kadar 32 yıl kapalı tutuldu. II. MEŞRUTİYET ANAYASASI Abdülhamit'in mutlakiyet yönetimine aydınlar ve Genç Türkler (Jön Türkler) karşı çıkıyorlardı, daha sonra İttihat ve Terakki kuruldu. Jön Türkler, düşünce alanında akılcılık (rasyonalizm), laiklik, kadın hakları savunusuna kadar pek çok çağdaş düşünceyi ortaya koymuşlardı. Uzun mücadeleler sonunda İttihat ve Terakki, 23 Temmuz 1908'de hürriyetin ilanını gerçekleştirdi ve II. Meşrutiyet ilan edildi. Kanuni Esasi yeniden yürürlüğe konuldu, yeniden seçimler yapıldı. Osmanlı Mebusan Meclisi, Kasım 1908'de yeniden toplandı. İttihat ve Terakki 1918'e kadar iktidarda kaldı. II. MEŞRUTİYET'TE (ANAYASA) DEĞİŞİMLER II. Meşrutiyet döneminde 8 Ağustos 1909'da anayasada 21 maddede değişiklik yapıldı ve 3 madde eklendi. Temel hak ve hürriyetlerle ilgili olarak kanun dışı tutuklama yasağı (m.10), sansür yasağı (m.12) getirilmiştir. Haberleşme gizliliğinin esası (m.119) benimsenmiş, toplanma ve dernek kurma hakları (m.120) tanınmış, padişahın yazarları ve gazetecileri sürgün etme yetkisi (m.113) kaldırılmıştır. Yasama ile ilgili olarak Meclis'te kanun teklifi vermek için padişahın iznini alma koşulu kaldırılmıştır. Padişahın kanunları mutlak veto yetkisi de yumuşatılmıştır. Meclis, padişahın veto ettiği kanunları üçte iki çoğunluğuyla kabul ederse padişahın bu kanunu onaylama zorunluluğu getirilmiştir. Padişah tek egemen olmaktan çıkarılmıştır. Yürütme yetkisi Bakanlar Kurulu'na verilmiş ve Meclis'e karşı sorumlu olduğu kabul edilmiştir. 1909 değişiklikleriyle Osmanlı Devleti meşruti (sınırlı) anayasal monarşi durumuna dönüşmüştür. 'EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR' Cumhuriyet döneminde başlıca anayasal hareketler 1921 Anayasası, 1924 Anayasası, 1961 Anayasası, 1982 Anayasası, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçiş olarak özetlenebilir. Cumhuriyet döneminde rejim yönünden en önemli hareket kuşkusuz 1 Kasım 1922'de saltanatın ve 3 Mart 1924'te hilafetin kaldırılmasıdır. 1921 ANAYASASI 23 Nisan 1920'de Ankara'da toplanan "Büyük Millet Meclisi" aslında yeni Türk devletinin kurucu meclisidir. Hukuksal tanımıyla "asli kurucu" organı, asli kurucu iktidarıdır. Ankara'da Meclis açılınca İstanbul'daki padişah ve ona bağlı hükümet görevdeydi. Büyük Millet Meclisi'nin açılışından beş ay sonra 18 Eylül 1920'de Teşkilatı Esasiye Tasarısı Meclis'e sunuldu. Milli Mücadele'yi yönetmek amacıyla Ankara Meclisi'nce 1921 yılında 23 maddelik kısa bir anayasa yapıldı. Öte yandan 1876 Anayasası da yürürlükteydi. TEMEL İLKELER 1921 Anayasası'nda egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, yürütme ve yasama kuvvetleri Meclis'te toplanmıştır. Bu nedenle 1921 Anayasası "Kuvvetler Birliği" ilkesini kabul etmişti. Anayasa'da egemenliğin padişaha ait olmadığı belirtiliyordu. 1921 Anayasası'nın devlet modeli, kendine özgü (sui generis) "Meclis Hükümeti" adı verilen modelidir. Kuvvetler ayrılığı ilkesi yerine "Kuvvetler Birliği" ilkesi kabul edilmiş, yasama ve yürütme güçleri Meclis'te toplanmıştır. Meclis, savaşı yöneten bir ihtilal meclisidir. Anayasa hukukçusu Prof. Tanör, bu durumu "Savaş demokrasisi" olarak tanımlamıştır. (Bülent Tanör, Kurtuluş-Kuruluş, s. 115) 1921 Anayasası kısa bir anayasa olmasına karşın Cumhuriyet dönemi anayasacılığı açısından önemli etkiler yaratmıştır. EGEMENLİK ANLAYIŞI Anayasa'nın 3. maddesi şöyledir: "Türkiye devleti, Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur ve hükümeti 'Büyük Millet Meclisi Hükümeti' adını taşır." İlk kez temelde anayasada yeni bir devlet "Türkiye Devleti" adından söz edilmektedir. Anayasanın 1. maddesi "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" demektedir. Anayasa, Vilayet ve Nahiye Şûraları öngörüyor. Ancak bunlar, doğrudan demokrasi değil, yerel demokrasi kurullarıdır. Özerklikleri idari olarak sınırlıdır. (Bülent Tanör, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, s. 257) ÇAĞDAŞLAŞMANIN TEMELİ: DİN VE VİCDAN HÜRRİYETİ 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet ilan edildi. Meclis, Anayasa'nın 1. maddesine bir cümle ekledi: "Türkiye devletinin hükümet şekli Cumhuriyettir." Bu teklif getirilirken önerilen yasa tasarısının adı "Teşkilatı Esasiye Kanununun Tavzihan Tadiline Dair Kanun"dur. Bunun anlamı, "açıklık getiren değişiklik"tir. Çünkü 29 Ekim 1923 tarihli anayasa değişikliği aslında var olan ancak daha önceki süreçlerde adı konulmamış bir durumu açıklığa kavuşturmuştu. O da yönetim şeklinin "Cumhuriyet" olduğudur. Cumhurbaşkanı, Meclis'in kendi üyeleri arasından bir seçim dönemi için seçilmekte ve "devlet reisi" unvanını almaktadır. 1 Kasım 1922'de saltanat kaldırılmıştı. Cumhuriyetin ilanından dört ay sonra 3 Mart 1924'te hilafet kaldırıldı. Böylece ilan edilen Cumhuriyetin dine dayalı değil, laik esaslara bağlı olduğu ortaya çıktı. 1924 ANAYASASI 20 Nisan 1924'te Meclis tarafından kabul edilen 491 sayılı Teşkilatı Esasiye Kanunu 1924 Anayasası'dır. Bu anayasanın kabul edilmesiyle 1876 ve 1921 tarihli iki anayasanın yürürlüğüne son verilmiştir. 1924 Anayasası, klasik anayasa anlayış ve sistematiğine uygun bir metindir. Devletin kuruluşu, organları, bunların işleyişi düzenlenmiştir. Ayrıca hak ve özgürlüklerle ilgili hükümlere de yer verilmiştir. Yasama, yürütme ve yargı birbirinden ayrılmıştır. Kişi hak ve özgürlükleri ile anayasanın üstünlüğü ilkesi kabul edimiştir. 1924 Anayasası, Meclis hükümeti ile parlamenter sistem arasında karma bir model yaratmıştır. 1961 ANAYASASI 1924 Anayasası 36 yıl yürürlükte kaldı. II. Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'da yeni anayasalar yapılmıştı. Özellikle insan hak ve özgürlüklerinin korunması ön plana çıkmış, kanunların anayasaya uygunluğunu denetleyen hukukun üstünlüğünü ve hukuk devletinin en önemli unsuru olan anayasa mahkemeleri hukuk devletinin birinci unsuru durumuna gelmişti. 1950-1960 döneminde özellikle 1954'ten sonra DP'nin otoriter bir yola girmesi, temel hak ve özgürlüklerin çiğnenmesi yeni bir anayasanın ihtiyacını en birinci talep durumuna getirmişti. 13 Aralık 1960 tarihli ve 157 sayılı kanunla, "Kurucu Meclis"in oluşması sağlanmıştır. Kurucu Meclis, Milli Birlik Komitesi ve Temsilciler Meclisi'nden oluşuyordu. Bu Meclis'in yüzde 83'ü atamayla değil seçimle oluşuyordu. Siyasi partiler CHP ve CKMP (Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi), barolar, basın, esnaf kuruluşları, işçi sendikaları, meslek odaları, öğretmen kuruluşları, tarım kooperatifleri, üniversiteler, yargı organları kendi aralarında toplanarak Kurucu Meclis'e katılacak üyeleri seçmişlerdir. 1961 ANAYASASI'NIN ÖNEMLİ NOKTALARI 1961 Anayasası bütün dünyada ileri ve demokratik bir anayasa olarak kabul edilmiştir. Bu anayasanın temel nitelikleri şöyle özetlenebilir: 1961 Anayasası, II. Dünya Savaşı sonrasında ortaya