Lozan'ın 100. yılı ve ülke çıkarları

24 Temmuz 1923'ten bugüne 100 yıl geçti ve Lozan Antlaşması hâlâ varlığını ve gerçekliğini sürdürüyor... Genel kabul görmüş bir deyiş vardır: "Lozan Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslararası tapu senedidir." Gerçektir ve yeni Türk devletinin uluslararası bir belge ile kabul edilişidir. Kuvayı Milliye'nin hedefi bağımsız Türkiye'nin yaratılmasıydı. Vatan toprakları, üç buçuk yılı aşan zorlu bir mücadele ve kanlı savaşlarla işgalden kurtarıldı. Anadolu 9 Eylül 1922'de emperyalist devletlerin desteklediği işgal güçlerinden temizlenmişti. Ancak tüm Trakya ve İstanbul emperyalist devlet askerlerinin işgali altındaydı. Mudanya Ateşkes Antlaşması'ndan sonra, Kasım 1922'de Lozan'da barış görüşmeleri başladı. Görüşmelere 15 devlet katılıyordu. İngiltere, Fransa ve İtalya, I. Dünya Savaşı'nın galip devletleri olarak konferansa davet eden ülkeler grubundaydılar. Türkiye davet edilen ülke durumundaydı. İngiltere, Lozan Konferansı'nın Batı dünyasındaki lider ülkesiydi ve İngiltere'yi Dışişleri Bakanı Lord Curzon temsil ediyordu. Lord Curzon konferansta "Mondros Ateşkesi"ni ve I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'nin kesin yenilgisini hatırlattı. Galip devletler Milli Mücadele'yi görmezlikten geliyordu. Bunun üzerine İsmet İnönü, "Ben bağımsızlık savaşı veren bir halkın temsilcisiyim, buraya Mudanya'dan geldim" dedi. KIRMIZI ÇİZGİLER Lozan'a giderken Başdelege İsmet İnönü'ye 14 maddeden oluşan bir "talimatname" verilmişti. Bu 14 madde, TBMM'nin gizli toplantısında yapılan görüşmeler ve Milli Mücadele'nin temel belgesi "Misakı Milli"ye dayanarak TBMM hükümeti tarafından hazırlanmıştı. Bu maddeler, yeni Türkiye'nin sınırlarını, kapitülasyonları, Osmanlı borçlarını, Türkiye ve Yunanistan'daki azınlıkların durumunu, yeni devletin ordusunu kapsıyordu. Özellikle 3 madde çok katı ve kesindi: 1. Doğuda bir Ermeni devleti kurulması için toprak istenirse, 2. Kapitülasyonların devamı istenirse, 3. Ordu ve donanmaya sınır getirilmesi istenirse, Lozan'daki Türk delegasyonu Ankara'ya sormaya gerek duymaksızın konferansı terk edecekti. Bu üç madde aslında bağımsız Türkiye'nin temel ayaklarıydı. MISIR'DAKİ PİRAMİT BENZETMESİ Başdelege İnönü, Türk bağımsızlığından ve kendisine verilen talimatlardan asla ödün vermiyordu. İngiliz Başdelegesi Lord Curzon, bir raporunda İnönü'yü "kapağı açıldığı zaman aynı melodiyi çalan müzik kutusuna" benzetmişti. Musul ve kapitülasyon konularının en sert geçtiği bir zaman diliminde, Lord Curzon, 26 Aralık 1922 günü Londra'ya gönderdiği raporda İsmet İnönü ile bir buçuk saat görüştüğünü ve hiçbir noktada anlaşmaya varamadıklarını belirtiyordu. Bu raporda İsmet Paşa ile ilgili bölüm şöyledir: "Tartışma, uyarı ve isteklere İsmet ilgisiz kalıyor; aynı sloganları yineliyor; aynı yanıltmacalara başvuruyor ve aynı çocukça yakınmaları yapıyor. Mısır'daki piramitle tartışmak daha iyi olacak. Hangi noktaya değinsem, Müttefiklerin imkânsız isteklerde bulundukları ve Türkiye'nin egemenlik haklarını aşağıladıkları yanıtını veriyor." Dikkat edileceği gibi Curzon raporunda "söz dinlememesi" nedeniyle İsmet İnönü'yü Mısır'daki taş piramitlere benzetiyor. 'CEBİMİZDEN TEKER TEKER ÇIKARACAĞIZ' Kapitülasyonlar konusunda en yakıcı tartışmaların geçtiği bir gün, Curzon'un İsmet Paşa'ya söyledikleri önemlidir ve ibret vericidir. İnönü "Hatıralar"ında şöyle anlatıyor: "Bir kez Lord Curzon ile bir gece toplantısında bulundum... İkimiz vardık, bir de ABD delegesi Mr. Child vardı. Lord Curzon bana dedi ki: 'Konferanstan bir sonuca varacağız. Ama memnun ayrılmayacağız. Hiçbir işte bizi memnun etmiyorsunuz. Hiçbir dediğimizi akla uygun olduğuna, haklı olduğuna bakmaksızın kabul etmiyorsunuz. Hepsini reddediyorsunuz. En sonunda şu kanıya vardık ki ne reddederseniz hepsini cebimize atıyoruz. Memleketiniz haraptır. İmar etmeyecek misiniz Bunun için paraya ihtiyacınız olacaktır. Parayı nereden bulacaksınız Para bugün dünyada bir bende var,