Basın özgürlüğü Menderes'ten Erdoğan'a

Sansür yasası olarak bilinen kanun Meclis'te AKP ve MHP oylarıyla kabul edildi, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kanun "dezenformasyonla mücadeleyi" bahane ederek seçim öncesi tüm muhalefeti baskı altına almayı hedefliyor. Bu yasayla artık sadece gazetecilerin değil, sosyal medyada haber paylaşan ve yorum yapan yurttaşların özgürlükleri de baskı ve tehdit altında olacak. Yasanın en tartışmalı maddesi 29. maddedir ve "Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlık ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır" denilmektedir. Seçime gidilirken AKP iktidarının, bu yasa ile eleştirilere set çekmek ve gerçek haberlere sansür koymak amacını taşıdığı açıktır. Örneğin, 128 milyar doların akıbeti, orman yangınları, suç örgütü lideri Sedat Peker'in açıklamalarını haberleştirmek ya da sosyal medyada açılan etiketlerle toplu şekilde paylaşmak artık suç sayılacaktır. SİYASİ PARTİLER VE BASIN Siyasal partiler, muhalefette iken özellikle basın özgürlüğünü savunurlar. Ancak iktidarları yıpranınca da ilk iş basın özgürlüğünü kısıtlayıcı yola giderler. Bu temel ilke Türkiye'de yıllarca aynen uygulandı. Türk toplumu çok partili demokrasiye 1950 seçimleriyle girmiştir. 1950 öncesinde DP en ileri derecede basın özgürlüğünü savunuyordu. İKTİDAR ZEHİRLENMESİ İktidarda dört yılını dolduran DP, 1954 seçimlerine giderken basın yasasında değişiklikler yaptı. Özgürlüklerin genişlemesi yerine kısıtlanmasına gidildi. Yeni yasaya göre yayın yoluyla suç işleyenlere, ağır cezalar getirilmişti. "Devletin siyasi ve ekonomik itibarını sarsan yayınlar" adını taşıyan bu yasa ile eleştiri yapan basın emekçileri baskı altına alınıyordu. Devletin itibarının sarsıldığına kim karar verecekti. Ayrıca iktidara yandaşlık eden gazetelere de olanaklar sağlanıyor, besleme basın yaratılıyordu. Eleştirel basının ekonomik imkânları daraltılmış ve kısıtlanmıştı. 2 Mayıs 1954'te yapılan seçimlerde DP yeniden zafer elde etmişti. Seçim sonrasında, Başbakan Menderes'i ziyaret eden, DP'yi tutan Vatan gazetesi başyazarı Ahmet Emin Yalman, seçimlerden zaferle çıkan Menderes'in değiştiğini artık basına ihtiyacı kalmadığını belirtirken Menderes ise Yalman'a şöyle diyordu: "Seçimler, benim gittiğim yolun doğru olduğunu ortaya çıkardı. Şimdiye kadar sizlere danışmaya önem veriyordum. Acaba ilaç diye aspirin mi yoksa optalidon mu kullanmalıyım diye fikrinizi soruyordum. Halkın bana gösterdiği büyük güven sonunda şunu anladım ki benim sizlere bir şey sormaya ihtiyacım kalmamıştır. Artık son kararı ben vereceğim." Bu sözler "iktidar zehirlenmesi" adı verilen kavrama en çarpıcı örnektir. DP artık eleştirel basın istemiyordu. 1954 yılı şubat ayında DP hükümeti gecikmeden "Neşir yoluyla veya radyo ile işlenecek bazı cürümler hakkında" yasa tasarısını Meclis'e getirdi. Buna göre şikâyete bağlı kimi suçlar için basın savcılarına doğrudan dava açma hakkı tanındı. Kısa süre sonra, 1954 yılı sonbaharında Ankara Toplu Basın Mahkemesi, DP'yi eleştiren yazılarından dolayı Halkçı gazetesi başyazarı Hüseyin Cahit Yalçın'a 2 yıl 2 ay 20 gün hapis cezası ve ayrıca para cezası verdi. Yazıişleri müdürleri Cemal Sağlam 65 ay 10 gün hapis, İbrahim Cüceoğlu 17 ay hapis ve ayrıca para cezasına mahkûm oldular. Gazetenin sahibi Nihat Erim de para cezasına çarptırıldı. Yargıtay aşamasında bu ceza, o günün parasıyla 100 bin liraya çıkarıldı. Falih Rıfkı Atay ile Bedii Faik'in sahibi oldukları İstanbul'da yayımlanan Dünya gazetesine de davalar açıldı. Sonunda 80 yaşındaki Hüseyin Cahit Yalçın 1954 yılının son günlerinde Üsküdar cezaevine girdi. Hüseyin Cahit Yalçın 1908 II. Meşrutiyet döneminden bu yana gazetecilik yapıyordu ve bu mesleğin en önemli duayeniydi. Onun cezaevine düşmüş olması ülkedeki havayı etkiliyordu. 1954 seçimleri sırasında Başbakan Menderes Ordu'da yaptığı konuşmada şöyle diyordu: "Türkiye, Kanuni Sultan Süleyman devrinden bu yana bu kadar büyük bir dış itibara sahip olmamıştır." Bu cümle, bugünlerin AKP propagandalarını ve Erdoğan'ın konuşmalarını akla getirmiyor mu KIRŞEHİR İLÇE YAPILIYOR DP iktidarı kendisine o kadar güveniyordu ki 1954 seçimlerinde, DP'ye oy vermeyen Kırşehir, 1 Temmuz 1954 yılında kabul edilen bir yasayla ilçe yapıldı. Ayrıca Bölükbaşı'nın Millet Partisi kapatıldı. İsmet İnönü'nün damadı Metin Toker tarafından Ankara'da yayımlanan Akis dergisine sürekli davalar açılıyordu. Sonunda Metin Toker, Ankara Cezaevi'ne konuldu. Basını kısıtlayan ve baskı altına alan DP, giderek aydınlar arasında saygınlık kaybediyordu. DP'nin 10 milletvekili "İspat Hakkı" adı verilen bir yasa teklifi verdi. Bu tasarıya göre gazetecilere yazdıkları yazıdan dolayı kendilerine ispat edebilme hakkı tanınıyordu. Tasarıyı, Fethi Çelikbaş, Doç. Dr. Turan Güneş ve Ekrem Ali Can gibi önemli kişiler imzalamışlardı. GAZETELER KAPATILDI, GAZETECİLER CEZALANDIRILDI Bu tasarıyı Menderes hiç beğenmedi. DP grubunda, "Meclis'te kabul edilen kanunların mükemmel olduğunu, muhalefetin hükümet icraatlarını karalamak için konuları abarttığını belirtiyordu." DP Meclis grubu toplantısında verilen kanun tasarısı ile alay ediliyor, "İspat Hakkı-İsmail Hakkı" gibi sloganlar üretiliyordu. Bu yasayı savunan DP kurucusu dokuz milletvekili disiplin kuruluna gönderildi. DP giderek otoriterleşiyordu. Bu arada 1955 yılında 6-7 Eylül olayları patlak verdi. Daha sonra yazılan kitaplarda, bu olayın derin devlet tarafından düzenlendiği belgelere dayalı olarak ortaya çıkarılmıştır. Ancak 6-7 Eylül olayları fırsatından yararlanılarak, Aziz Nesin başta olmak üzere 20'den fazla sol görüşlü aydın ve gazeteci tutuklandı. 1957 seçimleri çok sert ve tartışmalı geçti. Seçimde DP yüzde 48 oy almış, seçim kanunun adil olmayan çoğunluk sistemi nedeniyle 424 milletvekili çıkarmış, muhalefet partileri toplamda yüzde 51.4 oy aldıkları halde ancak 186 milletvekilliği elde etmişlerdi. 1958 yılında basın yasası yeniden değiştirildi. Ankara Basın Mahkemesi, CHP'nin organı Ulus gazetesine üç kez birer aylık kapatma cezası verdi. Gazetenin sorumlu müdürü Ülkü Arman bir yıl, karikatürist Halim Büyükbulut'a bir yıl iki ay hapis cezası verildi. 'VATAN CEPHESİ' 1959 yılında DP iktidarı, "Vatan Cephesi" hareketine başladı. Uşak'ta 1 Mayıs 1959'da İnönü'nün başına taş atıldı, aynı hafta içinde Ege bölgesinde sert muhalefet yapan Demokrat İzmir gazetesine saldırıldı. Gazete binasının demir kapısı kırıldı, matbaa makineleri tahrip edildi, gazete deposunda bulunan kâğıtlar kullanılamayacak duruma getirildi. Bu olaylardan sonra, 9 Mayıs 1959'da İstanbul'a dönen İsmet İnönü'nün arabası Topkapı girişinde durduruldu ve arabaya DP militanları tarafından saldırı yapıldı. İnönü, suikasttan zor kurtuldu. 'TAHKİKAT KOMİSYONU' 1960 yılına girilince yaşam pahalılığı halkı rahatsız ediyordu. Basında DP'ye karşı eleştiri yükselmişti. 17 Nisan 1960'da "CHP