İlâhi yaratma ile yeniden yaratma arasındaki fark

Bu hafta Northrop Frye'ın "Yaratma Yeniden Yaratma" (Çev. Kemal Atakay, 2022) adlı kitabından ve 'yaratma'dan bahsedeceğim.

Yaratma deyince konu kaçınılmaz olarak 'İlahî yaratma'ya gelir. Nitekim Frye da buna uzun uzun değiniyor.

Gerçekten de evreni, varlıkları kim yarattı, nasıl, ne zaman Bu şekillenmiş doğa, şehirler, araç-gereçler; dolayısıyla kurduğu medeniyet, insanı 'yaratıcı' kılar mı Bu icat ve inşalara yaratıcılık diyebilir miyiz gibi sorular insanı sürekli meşgul etmiştir Frye da eserinde bu sorulara cevap arar ve 'yaratma'da iki özneye işaret eder: İlki Tanrı, ikincisi insan. Dinî inanışa göre yaratma Tanrı'ya has bir vasıftır, ancak o yaratır. Ama "insan çabasını içine alan bir başka yaratma" daha vardır ve Frye buna "yeniden yaratma" ya da "karşı yaratma hareketi" diyor (s. 28). Belli ki ona göre asıl yaratış Tanrı'ya aittir, insan Tanrı'nın yarattıklarından yeni biçimler inşa eder. Sezai Karakoç "Edebiyat Yazıları I"deki "Kavramlar ve İlkeler" başlıklı yazısında bunu çok iyi açıklıyor; sanatçının yoktan var edici değil işinin "Tanrı'nın yaratışını taklide yeltenmek", "varolanlardan yeni bir varolan türetmek" olduğunu söylüyor. Eskiler buna 'ibda' diyorlardı. Bence de insan yoktan var etmez, varolanlardan yapar. Sanat da yaratılanlardan kaynaklanan ve zihinde inşa edilen -kurgusal- bir 'yapma' etkinliğidir, 'yaratma' değil!..

Eserde bir fikir daha dikkatimi çekti. İnsan, yaratılan doğada doğrudan ve çıplak olarak yaşamaz. Aksine verili olan doğayı yeniden biçimlendirerek, ayıklayarak -Zygmunt Bauman buna "Yasa Koyucular ile Yorumcular"da bahçe kültürü der- bir dış kabuk (kültür-medeniyet) inşa eder. Bu, insanın icat ve inşa kabiliyetine, Frye'ın deyişiyle 'yeniden yaratma' hünerine sahip bulunduğunun delilidir.

Peki sanatkârın yaptığı nedir Karakoç'un dediği üzere "yaratışı taklide yeltenme"dir; gerçeklikten kopuştur, kurgudur, ama asıl yarat(ıl)ışı kavrama çabasıdır. Bunun için evvelâ mitolojiyi uydurmuş, kendine bu tür anlatılarla bir 'sözel dış kabuk' inşa etmiştir. O nedenle mitoloji Frye'a göre "edebiyat ve sanatların ilk evresi"dir. O hâlde burada sanatsal yaratmanın bir vasfına işaret etmek gerekiyor: Sanatkâr, yaratılandan, verili doğadan alır ama onu hayalinde başka biçimde inşa eder. Verili doğa, sanatkâr için Karakoç'un deyişiyle "realitenin sıfır noktası"dır, bu noktada kalan eser, sanat eseri değil sıradan bir kopyadır.