Alaattin Karaca

Karar

Milletini arayan devlet

Geçen Cuma akşamı Çorum Türk Ocağı'nın davetlisi olarak memleketimdeydim. Tanzimat'tan Cumhuriyet'e değin geçen süreçte millet anlayışında meydana gelen değişmeyi Namık Kemal, Mehmet Âkif, Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin'den örnekler vererek anlatmaya çalıştım.Kanaatimce millet tanımı ve millet olmanın gerektirdiği şartlar, bir devletin siyasi ve sos

Editörlük zor meslek!..

Editörlük zor meslek!.. Hele yıllar önce basılmış, yazarı artık hayatta olmayan bir külliyatı basıma hazırlayacaksanız Bir de eserin ilk baskıları Osmanlı harfleriyle, hatta tefrika suretiyle yapılmışsa. Önce önünüze konulmuş ve yeni harflere aktarılmış metni alacak Osmanlı Türkçesiyle yazılmış metinle satır satır karşılaştıracaksınız. Bitmedi! Son

'Kurt Kanunu' kurtlar sofrasında yem olmuş

Geçen hafta arkadaşımız Saliha Sultan, Kemal Tahir'in "Kurt Kanunu"nun 1980'den sonra Tekin Yayınevi'nce yapılan baskılarında değiştirildiğine dair önemli bir habere imza attı. Doç. Dr. Nuri Sağlam'ın tespitine göre; romanın bazı paragrafları, içerdiği tarihsel tezi ört-bas edecek biçimde bilinçli olarak kesilmiş ve değiştirilmişti. Bu, elbette öne

Rıza Tevfik'ten bugünkü babalara mektup...

Geçen hafta Refik Halid'in Rıza Tevfik Bölükbaşı'na yazdığı mektuplardan bahsetmiştim. Bu hafta da "Aziz Feylesofum, Refik Halid'den Rıza Tevfik'e Mektuplar" adlı eserde dikkatimi çeken bir mektuptan söz edeceğim.Batılılaşmanın Osmanlı toplumunda neden olduğu kültürel kopuş ve kuşaklararası çatışma, Türk edebiyatında çok işlenmiştir. Ancak bu kriz

Sürgündeki yazar Refik Halid Karay

Refik Halid'in "Eskici" hikâyesini bilirsiniz. Anası ve babası ölen bir Türk çocuğunun İstanbul'dan Hayfa'ya gönderilmesini, orada bir ayakkabı tamircisi Türk'le karşılaşmalarını, memleket ve dil hasretini anlatan hüzünlü bir hikâyedir. Memleket hasretini anladık da 'dil hasreti' olur mu demeyin! Olur! Kim, dilindeki ana sütünün kokusunu özlemez ki

Edip Cansever ve şiirde psikolojik hâl

Bir kasvet, bir sıkıntı, bir yalnızlık, hatta iletişimsizlik, Edip Cansever'in şiirini bir sarmaşık gibi sarmıştır sanki "Çağrılmayan Yakup" öyleydi; adıyla var olamayan silik bir kişinin 'sancı'sı mısralar içinde biteviye dönüp duruyordu.Ad, var olmanın en belirgin işaretidir oysa. Yakup'un en büyük sıkıntısı bu! Adıyla çağrılmayışı, bilinmeyişi,

Gabriel Garcia Marquez'in karanlık ülkesi

Koşuşturmaca içinde geçen bir bayramdı. Uğultulu, gergin, teyakkuz hâlinde, yorucu... Bayramı hissedemedik genelde. Bahar geliyordu oysa, bademler, erikler açıyordu. Ama huzura açılmadı pencereler, bir endişe ve öfkeli bekleyişle bayram da terk edip gitti bizi.Bilinçli bir seçim değildi ama bu bıktırıcı hatta absürt günlerde, benim de nasibime Gabr

Sanatkârın devlet ve iktidarla münasebeti

Ve işte geldik dayandık, her şeyi maddeden, güçten, kazançtan ibaret gören bir devre!..İlişkilerimizi, davranışlarımızı, düşüncelerimizi, duygularımızı, hatta inançlarımızı bile 'kazanç' ya da 'çıkar' belirliyor. Buna göre susuyor, yazıyor veya konuşuyoruz. Dolayısıyla 'güç', tüm zorbalığı, vahşiliği ve sahte cazibesiyle insanı kuşatmış durumda. Sa

Ten Yükünün Sarhoş Tellalı

Güzel bir kitap ismi "Ten Yükünün Sarhoş Tellalı" (Dergâh Yay.2025). Nihat Hayri Azamat'ın şiir kitabı. Çağının şairi değil Azamat! Yaşadığı zamanın, mekânın hatta insanların dışında bir hücreye kapanmış; kadim bir dille, tasavvufâne bir bakışla, bugünün çoğu insanına yabancı olan bir terminolojiyle şiir yazmayı sürdürüyor ısrarla. Büyük bir risk b

Eleştiride usûl

Dil, bence ruhun aynasıdır. Kişiliğimiz, kültürümüz, terbiyemiz, bilinçdışımız, bilinçaltımız, dünya görüşümüz, huzursuzluğumuz, neşemiz, sıkıntımız Kısaca her 'ben' kendini kelimelerle dışa vurur. Hele şiir!.. Gerçek şiir içten gelir, taa dipten, kelimelerin altında neler yoktur ki!.. O nedenle mahremdir. İfşa etmekten hazzetmez şair. Mahcuptur çü