Türk'ün mektebi türkü

Hep şöyle düşündüm: Modern şiir, tabiattan kopmuş, teknolojinin, kentin ve birbirine yabancı kalabalıkların ortasında kalmış insanın şarkısı, Tanrı'ya, kendine ve tabiata yabancılaşmış bir ruhun ontolojik hüznü, özlemi, yalnızlığı ve yakarışı. Türkü ise Tanrı, tabiat ve toprakla haşır neşir insanın dili, tarım toplumunun ezgisi. Türküde duyguların ifade aracı tabiat. İmgelere bakın, çoğu tabiattan kaynaklanır; bitkilerden, hayvanlardan, gökten, yerden Meselâ Kul Himmet, "Akan çaylar senin olsa ne fayda" der. Çünkü çay, tarım toplumu için kıymetli. Oysa modern insanın gözü akan çaylarda değil!.. Sonra türküdeki insan; "Kerpiç kerpiç üstüne kurdum binayı" der. Modern şiirde ise artık evleri kerpiç kerpiç üstüne kurmazlar, gökdelenler yükselir, meselâ Behçet Necatigil; "Ahtapotlar gibi apartmanlar Buraya da salmış kollarını" diyor. Evlerden bahsedince başka örnekler de geldi aklıma. Türkülerde evlerin önünde börtü böcek, ağaç, çiçek vardır; "Evlerinin önü yonca Yonca kalkmış dam boyunca" veya "Evlerinin önü mersin" gibi. Mekâna dikkat ediyor musunuz, tabiatla iç içe. Ama Sezai Karakoç, bunun aksine "Göz toprağı arıyordu, toprak yoktu" diyor bir şiirinde, sonra başkasında; "Beton atıyorlar, taş biriktiriyorlar Duvarlar çetin, pencereler yüksek Gittikçe kapanıyoruz içimize Duvarlar duvarlar duvarlar Duvarlarla çevrilerek." O hâlde şunu söyleyebilir miyiz Türkünün evreni modern şiire göre daha açık, engin bir tabiat var önümüzde. Türkünün dünyasıyla modern şiirin dünyası arasındaki o büyük farkı ve yaşanan sosyal değişmeyi de görüyoruz bu örneklerde.Cemal Kurnaz'ın "Türk'ün Mektebi Türkü Mektebi" (Muhit Kitap, 2021) adlı kitabını okuyunca geldi bunlar aklıma. Türkü, sanayi devriminin, modern insanın ezgisi değil. Modern şair, Nazım Hikmet'in "Fakat benim asıl anladığım dil Bakır, demir, tahta, kemik ve kirişlerle çalınan Bethooven'in sonatları" dediği üzere makinenin, demirin, motorun sesine kulak veriyor. Türkünün yakıcısı ise hep toprakta, ama insanın tabiattan koptuğunun da farkında. Kısaca kitaptan değil, "topraktan bilen"in ruhu var türkülerde. Sanırım Cemal Kurnaz Hoca da bunun farkında ki bir yazısında "Ben köy çocuğuyum. Türkülerle büyüdüm." (s. 18) diyor ve tarım toplumuyla türkü arasındaki irtibatın altını çiziyor.Türkü üzerine kaleme alınmış bir tür minyatür yazılardan oluşuyor kitap; ince, küçük dikkatler ve gayet rahat bir dil Beden dilinden tutun da sevgilinin, âşığın türlü hâllerine, sevdaya, kavuşmaya, ayrılığa, gurbete