Şehirdeki uçarı Karacaoğlan Cemal Süreya

Cemal Süreya'yı, özellikle "Üvercinka"daki şiirleriyle hep şehre düşmüş bir XX. yüzyıl Karacaoğlan'ı gibi görürüm. Uçarı, çapkın, yer yer nüktedan ve hercai Nedim de uçarıdır ama onda şehirli, saraylı bir eda var, Süreya'nın şiirlerine ise bir bozkır çocuğu cesareti, hovardalığı ve laubaliliği sinmiş gibidir. Şarkıya değil türküye, Nedim'e değil Karacaoğlan'a yakın. Karacaoğlan gibi şehrin güzellerine tutkun, ama şehirli değil, mahcup ve lirik. Günlüklerinde "utangaç bir adamım ben" (999. Gün, Üstü Kalsın, Broy, s. 282) diyor.İstanbul onda âdeta bozkırın çocuğunu tensel zevklere, yasak meyvelere çeken bir eğlence âlemidir. Bu bezm'in ortasında daima şuh kadınlar yer alır."İstanbullar geminin altındaKadınları sorarsan onlar da öyleŞişeler de geminin altında, Güzin deAllah'tan beni kimsecikler görmüyorCanımın istediğini yapıyorum" (Sevda Sözleri, YKY, 2006, s. 14)şeklindeki mısralarda bu şehri, bu kadınları, -bir Karacaoğlan edasıyla- o çiçekten bu çiçeğe koşan o bozkır çocuğunu -ama utangaç, gizleniyor- görürüz. "Türkü"deki şu mısralarda da o hovarda bozkır çocuğu yok mu"Bir sürü çiçek ama saydırmaya kalkmaAyrı ayrı kadınlardan koparılmış" (Sevda Sözleri, s. 24)Kadın bedenini tasvir eden imgeler bu şiirlerin omurgasını oluşturuyor. Hayat, Süreya için kadının, cinselliğin ve aşkın merkezde olduğu bir eğlencedir. "1994 Eliyle, Samanyoluna" başlıklı şiirindeki "Ama kadınlar, Tanrım Öyle sevdim ki onları" (Sevda Sözleri, 208) mısraları şiirlerinde bu olgunun ne kadar geniş bir yer tuttuğunu özetler.Karacaoğlan'a benzetmiştim Süreya'yı. Turgut Uyar'daki modern kent duyarlığı, yalnızlığı ve sıkıntısı yoktur onda. Uyar, kentte kirlenmiştir, arınmak, kaçmak ister, doğa saflığın, kaybolan insanî cevherin sembolüdür. İnsan arınmak için geyikli gecelere, göğe sığınır, toprağın altındaki saf sulara koşar:"ben koşarım aşağlara koşarım yıkanacak boğulacak su bulsam"Süreya her ne kadar "Folklor Şiire Düşman" dese de türkülerin çocuğu bence. Genlerinde suyun yüzüne pek vurmayan bir Karacaoğlan var. Karacaoğlan edası, kimi kez şiirine vurmuyor da değil, "Yunus ki Sütdişleriyle Türkçenin", "Kalın Abdal", "Karacaoğlan", "Hükümet" adlı şiirlerinde belli belirsiz bu izleri görüyoruz. Şiirlerindeki o uçarılığı ben Karacaoğlan'a bağlıyorum.Bir de Alevilik var tabii, anneden tevarüs edilen Alevilik. Süreya'nın şiirlerine çekingen bir tavırla bir kimlik öğesi olarak arada bir gelip konuveriyor. Mesela "Vakit Var Daha"da "Deve, devenin üstünde tabut,