Ve işte geldik dayandık, her şeyi maddeden, güçten, kazançtan ibaret gören bir devre!..
İlişkilerimizi, davranışlarımızı, düşüncelerimizi, duygularımızı, hatta inançlarımızı bile 'kazanç' ya da 'çıkar' belirliyor. Buna göre susuyor, yazıyor veya konuşuyoruz. Dolayısıyla 'güç', tüm zorbalığı, vahşiliği ve sahte cazibesiyle insanı kuşatmış durumda. Sanatı da kuşattı, edebiyatçıyı da, aydını da Yeni tip bir aydın, yazar-şair doğdu.
Hannah Arendt, edebiyat adamlarının en önemli niteliklerinden birinin her zaman hem devlet hem de toplumla mesafelerini korumaya çalışmaları olduğunu söyler. İkinci vasıflarının ise, fikirleriyle siyasi veya sosyal sistemin -gücün- bir parçası olmayı kararlılıkla reddetmeleridir, der. Ama tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de sanat-edebiyatın iktidarlarla ya da devletle münasebetleri Arendt'nin söylediklerinin tam tersine gelişiyor. Ve bu sebeple, iktidarlara ve devletin aygıtlarına dayanan sanatkâr, yazar, şair ve yayıncılar, -ki bunlar genellikle zayıftır- kalıcı ve nitelikli eserler ortaya koyamıyor, zamanla tarihin çöp sepetinde unutulup gidiyorlar
Tam da burada önce yazarın-şairin 'sorumluluğu'ndan bahsetmem gerek. Nefes -ki kelamın özüdür- Tanrı'dan gelir. İnsanda ses, söz dil, o nefesle vücut bulmuştur ve yazara Tanrı'nın emanetidir. Bir yazar-şair, bu emaneti korumak ve onu gereğine uygun olarak kullanmakla yükümlüdür. Hakikat mi, güç mü.. Yol ayrımı tam da burasıdır: Keskin ve bıçak sırtı! "Beni bir ses sahibi kıl, kefarete hazırım" der İsmet Özel. Nasıl bir sestir aradığı.. Sonra "Sen o baygın sevgilerin adamı değilsin" der. Nedir "baygın sevgilerin adamı olmamak", "tez kızaran güllerden kendini sakın" der. Tez kızaran güller gibi olma yani!.. Sonra "Yıkılma Sakın"da gerçek bir şairi -Tanrı'nın emanetini yüklenen şairi- onu ayakta tutan şiiri tanımlar. Der ki;
"seni çünkü dik tutacak bilirim
kabzenin, çekicin ve divitin
tutulduğu yerden parlayan şiir"
Nedir kabze, nedir çekiç, nedir divit.. Sırasıyla mücadeledir (kabze) -ama güç için değil hakikat için- emektir-terdir (çekiç), güzellik-zerafet, hatta gelenektir (divit) Şiir oradan parlar!.. Şairi dik tutan bunlardır. Özel'in dediği gibi şair, kendisine bahşedilen kelâmın nefesin kefaretini vermekle yükümlüdür.
Yazmanın bir ahlâkı var. Özetle bunlar! Tam da burada, yazarın ve aydının ahlâkı bağlamında Adorno şöyle der: "Kudret sahiplerine yanaşmaktan ve onlardan 'bir şeyler beklemekten özellikle kaçınmak gerekir. Muhtemel avantajlara dikilmiş göz, bütün insan ilişkilerinin ölümcül düşmanıdır" (Minima Moralia, Çev. O. Koçak, A. Doğukan, Metis, 2002, s. 34). Öyle bir göz, sadece insan ilişkilerinin değil, Tanrı'nın emaneti olan kelâmın da, dolayısıyla sanatın da düşmanıdır. Söz bu durumda, özünü, saflığını, aslî işlevini yitirir, yapay, yalan bir yaltaklanmaya dönüşür.