İsmet Özel'in şiiri

İsmet Özel'in şiirini 'soylu bir uyumsuzluk' içerdiği için severim ben. Alışılmış, ortalama algıya hitap etmediği, bilinçli olarak 'kıyıda' olmayı tercih ettiği için Sonra "Beyazların yöresinde nasibi kalmadığı", "uyrukların içinde uygunsuz biri" olduğu için. Onun şiirinde köklü bir 'isyan ahlâkı" bulurum daima. Okurken insanın içindeki hakikat duygusunu kışkırtan bir isyandır bu! "Mataramda Tuzlu Su" âdeta şairin hakikat ve iktidar sarkacında kendini nerede konumlandırdığının manifestosudur; "vahşetim" der, "beni baygın meyvaların lezzetinden kopardı" Vahşet, erdemdir, hakikatperestliktir modern dünyada. "Kuyucaklı Yusuf"ta Berna Moran Yusuf'a 'soylu eşkıya" demişti Hobsbawm'dan ilham alarak. O da bir 'soylu asi'dir. Ya baygın meyveler.. Bu imge bizi taa 'yasak meyve'ye götürür, o meyvenin lezzetine kanarak Cennet'ten kovulan Hz. Adem ile Havva'ya. Sonra dünyaya sırt çeviren dervişlere. Baygın meyvelerin lezzetinden kopmak, ona sırt çevirmek, tasavvuftaki 'çile'ye benzer. Neler ki o baygın meyveler.. Bizi çeldiren her şey. Özel'in şiirinde kökü ebedi ve ezeli hakikat'e dayanan bir uyumsuzluktur vardır. Onun öznesi, çoğunluğun, gücün buunduğu yerde durmaz, bilinçli biçimde kendine "dünyada bir acı kök tadı" seçer, konforu ve rahatı elinin tersiyle iter. Şüphesiz "rençberlerin o rahat ve oturmuş lehçesinden" tiksinmesi de bundandır, 'oturmuş lehçe' pasifliği, zulme boyun eğmeyi ifade eder.

"Ismarlama hayat" nedir.. Kendimiz olamadığımız hayat! Bize giydirilen uydurulan kimlik!.. Bu da bir karşı çıkıştır; "ısmarlama bir hayatı bırakıyorum" der. Yalnız başına da olsa mücadele edecek, 'tuzlu su'yu, bir tür çileyi tercih edecektir.

İsmet Özel'in şiiri, modernizme, onun yarattığı insana, kente, teknolojiye karşı bir isyandır. Şiirinin öznesi bu nedenle bir 'vahşi' ve 'uyumsuz" Dünyaya öyle dalgınlıkla bakmış olmalı ki, "orda çinko damlar ve plastik sürehilerin tanrısını" görememiştir. Bu, dervişane bir dalgınlık olsa gerek, bilinçli bir gaflet, umursamazlık. Yerini, dünyayı yadırgamıştır, bu da uyumsuzluktur. Çünkü 'modern insan'ın dünyanın ve hayatın göbeğinde hep bir yeri vardır. "Ölüm Cantabile"de o uyumsuz ben'le mûti 'onlar' arasındaki büyük mesafeyi görürüz. Onlar 'şehrin insanları'dır, kaypak ilgileri, zarif ihanetleri vardır, bozuk paraların, sivilcelerin, pahalı zevklerin, ucuz cesaretlerin insanıdır. Bu çağ, "Dilce -kalpce- susup bedence konuşulan bir çağdır, vitrin çağı, "İnsanın gölgesiyle tanımlandığı bir çağ" Modern idrak, gerçeği salt belgelerde, ifadelerde, resmi mühürde, imzalarda arar. İnsan, nüfus kayıtlarında, büyük ciltli evraklar arasında sadece bir 'isim'den ibarettir. Duygular paketlenmiştir, alınır ve satılır, gazeteler "dünya kelimesini tutuklamışlar"dır.