Filistin'in trajedisi

Simon Sebag Montefiore "Kudüs" (Çev. Cem Demirkan, Pegasus Yay., 2016) adlı kitabında M.S 70'te Romalı Titus'un Kudüs'ü kuşattığını ve şehirde büyük bir katliam yaptığını, cesetlerin koktuğunu, köpeklerin cesetlere üşüştüğünü, her gün 500 Yahudi'nin çarmıha gerildiğini, Zeytindağı'nın çevresinde çarmıh dikecek yer kalmadığını yazar ve sonra "Romalılar ve asilerin () sergiledikleri bu zulüm ancak yirminci yüzyılın korkunç mezalimleriyle karşılaştırılabilir." (s. 2) der. Doğru söylüyor, ama bu defa İsrailoğulları Titus'un kendilerine yaptığı katliamın daha ağırını defalarca Filistinlilere yaptı, yapıyor

Kudüs, tarihi ta milattan önceki çağlara dayanan kadim bir şehir. Kimi kaynaklar Yeruşalim Jerusalem adı verilen bu şehrin adının 'Ursalim' adlı akşam yıldızı tanrısından geldiğini yazar. Yahudilerden önce bu topraklarda Kenaniler yaşıyordu, Hz. Musa Firavun'dan kaçarak Mısır'dan çıktığında Tanrı İbranilere -inançlarına göre- Kenan diyarını vaat etti. Yahudilerin Hamursuz Bayramı, Mısır'dan kaçışlarıyla ilgilidir. Hz. Davut zamanında Kudüs başkent oldu, Hz. Süleyman'ın Moriah Dağı'nda -Siyon Dağı da denir- yaptığı mabet ile kutsal bir vasıf kazandı.

Süleyman Mabedi, Babil Kralı Nebukadnezar (Buhtunnasır) tarafından Titus'tan altı asır önce yerle bir edilmiş, Ahit Sandığı bir daha bulunmamak üzere kaybolmuş, ancak tapınak sonra yeniden kurulmuştu. Romalı Titus bir daha yıktı tekrar yapılmadı

Üç dinin de kutsal bildiği tarihi mekanlarla dolu Kudüs; peygamberler ve mucizeler şehri!.. Farklı dinlerin ve dillerin yankılandığı adeta bir Babil Kulesi! Nitekim Cenap Şehabettin de 1917'de Cemal Paşa'nın davetiyle Suriye'ye gittiğinde Kudüs'ü de gezmiş ve "Bütün Filistin'de bir tek manzara yoktur ki bir mucizeyi veya kısas-ı enbiyadan birini hatırlatmasın" (Suriye Mektupları, Çizgi Yay., 2016, s. 149) demiştir. Ama geçmişten bu yana savaş, yıkım, katliam, kan bu coğrafyadan hiç eksik olmadı. Kan, bu şehrin sanki kaderinde vardı. Nedendir bilmem, Flaubert de "Doğu Seyahati" (Çev. Z. Canan Özatalay, İletişim Yay, 2018) adlı eserinde 1849-1850'de yaptığı gezi sırasında Kudüs'ü "etrafı surlarla çevrili bir mezarlığa" (s. 237) benzetir ve "Kutsal şehirde gördüğümüz ilk şey kan" (s. 238) der. Cenap da bahsettiğimiz eserinde "Müsademe-i edyân (dinlerin çatışması) denebilir ki hiç münkatı olmadı (kesilmedi): Sinagok çan kulesine ve çan minareye daima biraz yan bakmıştır. Amalika'dan Osmanlılara kadar yüzlerce ve yüzlerce uruk-ı beşerin (insan ırkının) Filistin topraklarında din namına dökülmüş kanları vardır." (s. 147) diyor.