Dünya karşısında iki tür şair

Kimi şair vardır, dünyaya, insanlara, ülkesine dair kendini oldukça sorumlu hisseder. Ruhen, baştan beri 'ağır bir yük' sırtlanmıştır; idealindeki dünyayı karartanlara karşı öfkelidir, hırçındır, asidir. Bu 'idealist gerginlik' şiirlerinin tümüne yansır. Örneğin Mehmet Âkif'te, sonra Nazım Hikmet'te, Necip Fazıl'da, Sezai Karakoç'ta, İsmet Özel'de görürüz bu gerginliği. Bir de toplumsal-siyasal anlamda 'ideal dünya yükü'nü sırtlanmamakla beraber, örneğin Edip Cansever ve Turgut Uyar gibi şairlerde görülen bir 'gerginlik' var.

İçerikteki farklılıklara rağmen genelde bu şairlerin şiirlerinin omurgasını iki zıt dünya oluşturur: Bir yanda ütopik, idealdeki dünya, diğer yanda içinde bulunulan reel, istenmeyen dünya! Bu tür şairlerin şiirlerini diri tutan gerilim, söz konusu iki zıt dünyanın çatışmasından doğar. Şair, hayalindeki dünyaya-düzene tüm ruhuyla bağlandığı için, ona uymayan 'kirli, adaletsiz dünya'ya doğal olarak uyum sağlayamaz; çatışır, huzursuz olur, yalnızlaşır Özellikle Edip Cansever ve Turgut Uyar'da içinde yaşanılan reel dünya -bir ideal devlet ve düzen kaygısı içermeksizin- varoluşsal anlamda büyük bir 'sıkıntı' kaynağıdır. Dolayısıyla şiirlerine yansıyan dünya ve insan manzaraları, genelde iç açıcı değildir, hayat ıstırap vericidir, bir memnuniyetsizlik ve karamsarlık dizeler arasında dolaşır durur. Ama bir bütün olarak bakıldığında Yahya Kemal'de öyle mi Hayır! Onun dünyası 'âsûde'dir. O âsûde dünyayı korumak için şiirlerinde 'hayalindeki İstanbul'dan hiç çıkmaz; aslında reel dünyadan kaçar!

Dünyaya tüm şairler böyle bakmaz elbette!.. Örneğin Orhan Veli'nin şiirlerinde söylediğim anlamda bir 'yük' yoktur. Şairin amacı, bir dünya, bir düzen inşa etmek değildir, hayatı sever, ama bohemce Ziya Osman da sever, ama Orhan Veli gibi değil! Şiirlerinin öznesi, kanaatkâr, Tanrı'nın verdiği rızka şükreden, kendi küçük ailesi içinde mesut bir insandır; kimi zaman evlerini, anne ve babasını özlemle anan mutlu bir çocuk, kimi zaman eşine sadık bir koca!.. Sıcak bir yuva ve saadet içinde!..

Bu tür şairlerin çoğunda bir eğilim var; tıpkı Yahya Kemal'de olduğu gibi. Şiirlerinde sık sık geçmişe, mesut günlere, hatıralara dönüyor, reel dünyadaki çirkinliklere bakmıyorlar!.. Ziya Osman Saba'da da vardır bu. Nitekim "Yaşamak Bundan Sonra" adlı şiirinde "Hafızam avut beni" (s. 82) der. Çocukluk, onda bir cennettir! Bu nedenle şiirlerinde sık sık çocukluğuna döner. Örneğin;

"Yalnız bırakmayın beni hâtıralar

Az yanımda kal, çocukluğum,

Temiz yürekli, uysal çocukluğum" (Cümlemiz, Can Yay. 2016, s. 17)