İran önemli bir fırsatı kaçırdı

Siyonist işgal rejiminin, İran'ın Şam'daki büyükelçiliğine ait bir binaya 1 Nisan Pazartesi günü saldırı düzenleyerek Devrim Muhafızları Ordusu'nun Kudüs Tugayı'nın üst düzey komutanlarından iki generali ve beş askeri danışmanı öldürmesi ona karşılık verilmesi için çok güçlü bir gerekçenin oluşmasına neden olmuştu. Bu gerekçe İran'ın siyonist işgal rejimine ağır darbeler vurması için kullanabileceği ciddi ve önemli bir sebepti. Çünkü saldırı İran tarafından desteklenen herhangi bir örgüte veya işbirliği içindeki bir ülkeye değil doğrudan İran'a yönelik olarak gerçekleştirilmişti. Bir ülkenin diplomatik temsilciliğini hedef alan bir saldırı doğrudan o ülkenin topraklarına yönelik saldırı sayılmaktadır.

İran'ın bunu işgal rejimine ağır darbe vurmak amacıyla değerlendirmesi için ikinci bir güçlü sebep daha vardı ki o da siyonist rejimin karşı karşıya olduğu gelişmeler ve yaşadığı krizler nedeniyle daha zayıf durumda olmasıydı. "Eğer öyle idiyse neden İran'ı doğrudan hedef alarak başına yeni bir dert açma cüreti gösterebildi" sorusu sorulursa, "Bunun sebebi ABD'nin verdiği destekten çok İran'la geçmişte yaşadığı tecrübeler yüzünden onun kendisine sert bir karşılık vermekten çekineceği beklentisi içinde olmasıydı" deriz. İran ne yazık ki, siyonist işgal rejimini yine yanıltmadı ve tahminlerinin doğru çıkmasına neden olan bir tavır sergiledi. Oysa bu kez işgalci siyonist rejim daha zayıf ve zor durumdaydı. Dolayısıyla İran'ın güçlü saldırıları karşısında ciddi bir sarsıntı yaşaması mümkündü.

"ABD ve Avrupa ülkelerinin tehditleri İran'ın gözünü korkutmuştur" denebilir. Ama bu kez İran, ABD ve Avrupa'nın Ukrayna'da sergilediği tavırla ilgili tecrübeleri değerlendirseydi onların tehditlerinin çok da abartılacak türden olamayacağını tahmin edebilirdi. Bilindiği üzere ABD ve Batı, Ukrayna'ya tam destek vermesine rağmen Rusya'yla herhangi bir savaş cephesi açmaya hiçbir şekilde sıcak bakmamış, bundan kaynaklanan riski göze alamamıştır. Bu tavırları kuvvetli ihtimalle, İran karşısında siyonist işgal rejimine desteklerinde de değişmeyecekti. "İran'la Rusya'nın durumu ve silah gücü aynı değil" diye düşünülürse İran'la Rusya'nın güçlü bir ittifak içinde olduğunun gözardı edilmemesi gerekir. En azından Batı cephesinin İran'la sıcak çatışmaya girmesi diğer tarafta Rusya'nın Ukrayna karşısında bileğini güçlendireceği için bu konuda ince eleyip sık dokumak zorunda kalacaklardır.

İran aynı zamanda siyonist işgal rejiminin saldırgan tutumu karşısında ona ağır darbe vurmak için doğan fırsatı değerlendirmemek suretiyle Irak ve Afganistan'da küresel güçlerle işbirliğinden, Suriye'de bilfiil katliama iştirak etmekten kaynaklanan itibar kaybını kısmen de olsa telafi etme fırsatını da kaçırmıştır. Gerçi İran'ın işgal rejimine karşı sergileyeceği ve sergilediği tutum onun Suriye'deki katliama iştirakinden, Irak ve Afganistan'daki kirli ilişkilerinden kaynaklanan suç dosyalarının üstünü örtemez. Ama Filistin halkına karşı vahşetinin zirveye tırmandığı sırada işgal rejimine vurulacak darbeler kitleler nazarında olumlu bir havanın oluşmasına ve toplumların yönelimlerinde etkili olacak propaganda araçlarından yaralanılması bu olumlu havanın değerlendirilmesine imkan verebilirdi.