Batı'dan Filistin ve Ukrayna Konusunda Çifte Standart

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, AB Liderler Zirvesi öncesindeki konuşmada, AB'yi Gazze konusunda çifte standartçılıktan kaçınmaya davet ederek; "Ukrayna'da olduğu gibi Gazze'de de çifte standart uygulamadan ilkelere bağlı kalmalıyız." dedi.

Gerçi biz, BM'nin de ilkelere bağlı kalmadığını ve çifte standartçı davrandığını görüyoruz. Bunda tabii BM'nin küresel emperyalizmin tavır ve politikalarından bağımsız hareket edebilecek bir yapıda olmamasının önemli rolü var. Buna rağmen yetkilileri bazen vicdanlarının seslerine kulak vererek doğruları konuşma ihtiyacı duyabiliyor. Ama ne yazık ki BM'nin statüsü onların vicdanlarının seslerini kelimelere dökmelerinin fiili bir karşılığının da olmasına müsaade etmiyor ve söylenenler lafta kalıyor.

AB'nin son dönemde Ukrayna ve Filistin konusunda çifte standartçı davrandığı ise çok açık bir şekilde ortadadır. Zaten Guterres'in özellikle bu ikisine dikkat çekme ihtiyacı duyması da bu hakikati gözleriyle müşahede etmesinden kaynaklanmıştır.

Filistin'de, 1917-47 arası İngiliz işgali onların çekilmesinden sonrası da siyonist işgal olmak üzere 107 yıldan beri devam eden işgali hiçbir zaman "işgal" olarak tanımlamayan Batı ve onun yönlendirdiği sözde uluslararası toplum, Ukrayna'da Rusya'nın başlattığı işgale karşı hızlı bir şekilde tavır aldı. Biz elbette Rusya'nın işgalini meşru görmez ve reddederiz. Ama Batı'nın sergilediği ikiyüzlülüğü ifşa etme hakkımızın da olması gerektiğine inanırız.

Rusya'nın işgali karşısında silahlarını harekete geçiren Ukrayna'nın kuvvete başvurmasını onurlu bir direniş olarak lanse etti ve hatta kendisi, fiili olarak savaşın içinde yer alma cesareti gösteremese de silahlarıyla bu direnişi destekledi. Ama aynı tavrı Filistin direnişi karşısında göstermedi. Oysa Filistin halkının gerek İngiliz işgaline ve gerekse siyonist işgale karşı verdiği mücadele meşru ve haklı bir direniştir. Ama Batı emperyalizmi Filistin halkının bu haklı ve meşru direnişini sürekli terör olarak tanımladığı için gerek İngiliz gerekse siyonist işgalcilerin bu direnişi bastırmak amacıyla başvurduğu şiddet uygulamalarını otoritenin güvenliği sağlama faaliyeti olarak lanse etmeye çalıştı. Sadece ara sıra, şiddette aşırı gidilmesi karşısında ayıp olmasın diye, "orantısız güç kullanımı" tanımlamasından yola çıkarak bazı sözlü eleştirilerde bulundu. Ama bu konudaki tavrını hiçbir zaman pratiğe taşımadı ve işgalci siyonist rejimi, savaş suçlarından ve insan hakları ihlallerinden dolayı hesaba çekmeye yanaşmadı.

Ukrayna'da Rusya'yı hemen cezalandırarak uluslararası boyutta boykot uygulanmasına öncülük ederken, sivil toplum kuruluşlarının İsrail işgal rejimine karşı yürüttüğü boykot faaliyetlerine tepki gösterdi, bazen bu tür boykot çalışmalarına öncülük edenleri mahkeme önüne çıkararak hesaba çekti.